5 Nisan 2015 Pazar

Acayipleşti havalar, STRONSİUM 90 (Nazım Hikmet RAN)


Acayipleşti havalar, 
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.

Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.

Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.


(16 Mart 1958, Varşova - Şvider)

Nazım Hikmet Ran
Seslendiren: Erdoğan Egemenoğlu


* * *
– Savaşlar İnsanlığın En büyük Aptallığıdır. –
6 Ağustos 1945 sabahı ilk atom bombası Enola Gay isimli bir bombardıman uçağı ile Hiroşima’ya, 3 gün sonra 9 Ağustos’ta Nagasaki’ye atıldı.
Bu bombalar Hiroşima ve Nagasaki’de 2.000 m. yükseklikte patlatıldı. Patlama ve sonuçları şu şekilde gerçekleşmiştir.
Patlayıcı kütleye fırlatılan ve ilk çekirdeği parçalayan nötron kütle içerisinde zincirleme tepkimeler oluşturdu. Bu da patlamanın çok kısa bir zaman içinde gerçekleştiği anlamına gelir.
Bu anda yaklaşık 1.000 milar kilokalorilik bir enerji ortaya çıkar ki bu korkunç bir sıcaklıktır.
Bu anda etraftaki gaz kütlesinin sıcaklığı birkaç milyon dereceye, basıncı ise bir milyon atmosfere yükselmiştir.
Patlamadan saniyenin binde biri kadar sonra gaz kütlesinin çapı hızla büyür ve etrafa çeşitli ışınlar yayılır.
Bu ışınlar patlamanın başlangıç parlamasını oluşturur. Bu parlama onlarca kilometre çapında bir alanda bulunabilecek herhangi bir canlıda tam körlüğe neden olabilecek kadar güçlüdür.
Öyle ki bu parlak ışık yüzey birimi başına düşen ışık miktarı göz önüne alınırsa Güneş yüzeyinden yayılan ışıktan yüzlerce kat daha büyüktür.
Patlama anından başlayarak geçen zaman öylesine kısadır ki, patlamanın yakınında bulunan bir kişi gözlerini kapayabilecek zaman bile bulamamıştır.
Oluşan basınç kapalı kapılarda ağır hasarlara yol açar.
Elektrik taşıma kuleleri, iki parçadan oluşan köprüler ve cam çelik yapılı gökdelenler de ağır hasar görürler. Patlamanın yakınlarında da büyük oranda, pudraya benzer ince toz kalkar, büyük toz bulutları oluşur.
Patlamadan 2 saniye sonra parlayan kütle ve onu çevreleyen hava, bir ateş topu oluşturur. Yüzeyi henüz son derece sıcak ve Güneş’inki kadar, hatta daha parlak olan bu ateş topundan yayılan ısı, 4-5 km çapındaki bir alandaki tüm yanabilir maddeleri tutuşturmaya yeterlidir.
Ateş topunun parlaklığı da, görme duyusuna, düzelmeyecek derecede zarar verebilir. Burada ateş topunun çevresinde, çok büyük bir hızla yer değiştiren şok dalgası oluşmuş ve gelişmiştir.
Patlamadan 6 saniye sonra bu anda şok dalgası yeryüzüne çarpar ve ilk mekanik zararlara neden olur.
Dalga, şiddetli bir hava basıncı yaratır ve bu basıncın şiddeti patlama merkezinden uzaklaştıkça azalır.
Bu noktadan yaklaşık 1.5 km. uzakta bile, ek basınç, normal atmosfer basıncının yaklaşık iki katı olur. Bu basınçta insanların sağ kalabilme ihtimali sadece%1’dir.
Patlamadan 13 saniye sonra şok dalgası yerin yüzeyinde yayılır ve buna, ateş topunun şiddetle ittiği havanın yer değiştirmesi nedeniyle oluşan patlama izler.
Bu patlama yer boyunca 300-400 km/saatlik bir hızla yayılır.
Bu arada ateş topu soğumuş ve hacmi bir parça küçülmüştür. Havadan hafif olduğundan yükselmeye başlar.
Yukarıya doğru yönelen bu hareket rüzgâr yönünün tersine dönmesine yol açar ve şiddetli bir rüzgâr, başlangıçta patlama merkezinden dışarı doğru eserken, şimdi merkeze doğru esmeye koyulur.
Patlamadan 30 saniye sonra ateş topu yükseldikçe, küre biçimindeki şekli bozulur ve tipik bir mantar görünümünü alır.
Patlamadan 2 dakika sonra mantar biçimli bulut 12.000 metrelik bir yüksekliğe, atmosferin stratosfer tabakasının alt sınırına ulaşır. Bu kadar yüksek düzeyde esen rüzgârlar, mantar biçimindeki bulutu azar, azar dağıtır ve bulutu oluşturan maddeleri (genel olarak radyoaktif döküntüleri) atmosfere saçar.
Bu radyoaktif döküntüler, çok küçük tanecikler olduklarından atmosferde daha yüksek katmanlara da çıkabilirler. Bu döküntüler yeryüzüne düşmeden önce, atmosferin üst tabakalarında esen rüzgârlar tarafından dünyanın çevresinde birkaç kez döndürülebilir.
Böylece radyasyon döküntüleri dünyanın dört bir yanına dağılabilir.
Atom bombasının süreç olarak en uzun etkisi radyasyon etkisidir.
Radyasyon, uzayda saniyede 200.000 km. gibi çok yüksek bir hızda hareket eden, gama ışınarı, nötronlar, elektronlar ve benzeri birkaç tip atomaltı parçacıktan oluşur.
Bu parçacıklar, insan vücuduna kolaylıkla nüfuz edebilir ve vücudu oluşturan hücrelere hasar verebilirler. Bu hasar kanser gibi ölümcül denebilecek hastalıkların ortaya çıkmasına, gelecek kuşakları etkileyecek genetik bozukluklara yol açabilir.
Bu yüzden, bir radyasyon parçacığının insana çarpmasının sonuçları son derece ciddidir.
Atom patlamalarında ortaya çıkan ışınlar canlılar üzerinde ya doğrudan doğruya ya da patlama sırasında ortaya çıkan parçalanma ürünleri yoluyla etki yapar.
Bu parçacık ya da ışınlardan biri madde içinde hızla yol alırken, karşısına çıkan atom ya da moleküllerle çok şiddetli bir şekilde çarpışır. Bu çarpışma, hücrenin hassas yapısı için gerçek bir felaket olabilir.
Hücre ölebilir ya da iyileşse bile, içinde belki haftalar, aylar, yıllar sonra kanser dediğimiz kontrol edilemeyen bir büyüme başlar.
Radyasyonların evrim teorisnce mutasyon olarak nitelenen dışi etkenlerin en güçlülerinin başında gelmesi ve canlılar üzerlerindek olumsuz etkilerinin böylesine açık bir şekilde gözlemlenmesi mutasyonların evrime neden olduğu varsayımıyla temelden çelişir.
Dış etkenlerin evrime değil tersinime neden olduğu açıktır.(Geniş bilgi için kanser bölümüne bakınız)
Patlama noktasından aşağı yukarı 1.000 metre çapındaki alan içerisinde radyasyon çok yoğundur.
Ölüme yol açan öncel etkilerden kurtulanlara genelde çok zor ve ıstıraplı kısa ya da uzun süreçler beklemektedir.
Bu kişilerin kanlarındaki akyuvarların hemen hepsini kaybederler, derilerde yaralar belirir, bunların hepsi birkaç günden iki üç haftaya kadar varan kısa bir süre içinde kanama nedeniyle ölecektir.
Patlama noktasından biraz daha uzakta olanlar üzerinde ise radyasyonun etkisi değişiktir ve uzaklıkla ters orantılıdır.
Ateş topundan yayılan bu zararlı ışınlarla karşı karşıya kalan insan bedeninde 13, 16 ve 22 km. uzaklıklarda sırasıyla üçüncü, ikinci ve birinci dereceden yanıklar oluşur.
Sindirim bozuklukları ve kanamalar daha hafiftir fakat asıl bozukluklar daha sonra ortaya çıkar.
Saçların dökülmesi, deri yanıkları, kansızlık, kısırlık, çocuk düşürme, sakat çocuk doğurma… Bu vakalarda da on günden üç aya kadar varan bir süre içinde ölüm görülebilir.
Yıllar geçtikten sonra bile göz bozuklukları (göze perde inmesi), kan kanseri (lösemi) ve ışınım kanseri meydana gelebilir.
Hidrojen bombası, temelde nükleer reaksiyonuna dayanan ve çok yüksek tahrip gücüne sahip nükleer bir silahtır.
Hidrojen bombasından açığa çıkan enerji-füzyon enerjisi- aynı ağırlıktaki atom bombasına göre yaklaşık 1000 kat daha fazladır.
Hidrojen bombası patlamalarının en büyük tehlikelerinden biri radyoaktif tozların solunum, sindirim ve deri yoluyla vücuda girmesidir.
Bu tozlar bulaşmanın azlığına veya çokluğuna göre yukarıda saydığımız bozukluklara sebep olurlar.
Tüm bu sayılanlara, gözümüzle bile göremediğimiz atomlar sebep olmaktadır.
Atomlar gerektiğinde hayatı oluştururlarken, gerektiğinde de hayatı yok ederler.
Sonuçta şunları söyleyeceğiz.
Hiroşima ve Nagazaki, insanlığın yüz karasıdır. Olmaması, yapılmaması gereken olaylar ve ders alınması gereken tecrübelerdir. Fakat insanlık ne yazık ki bu kötü tecrübelerden gereken dersleri almamıştır, alamamıştır.
Bu gün kimi devletler muhtemel ki evrende eşi olmayan dünyamızı bir kaç defa yok edecek kadar nükleer silahları ellerinde bulundurmaktadırlar.
Hiroşima ve Nagazaki faciaları bu tür silahların akılsal ve mantıksal çıkarımlardan yoksun kişilerin ellerine geçebileceğinin açık ve ders alınması gereken kanıtlarıdır.

(www.kritikhaber.com)