27 Kasım 2013 Çarşamba

Eylül mezarlıklarından şimdi her gece
ellerinde fenerlerle geçen arkadaşlarım
Oturup düşündüm unutkan bir ülke eylül
Herkes unutuyor ancak bir deniz sofrasında
durulunca hazları tenin ve bütün kitaplar
hatırlıyoruz. Ne kadar yoksuluz çocukluğumuzda.

Anamızın eteğine doldurulmuş çakıltaşları
Güz gelince yeniden ölen çekirge, savruk otlar
gizli bir tarihin yarıklarını
doldurmak için ırmağın sürüklediği çerçöp
kambur yollarında ceza okullarının
aşınmayı önleyen bir avuç kabara ve anamız
şimdi düşünüyorum kimbilir kaç kez
yamalı çoraplarla birlikte yeniledi bizi

Islanınca esmer defterleri yüzümüzün
bu çamurla kanla alınteriyle gizli bir yazgı
çakıyor bir an. Karanlık feneri ülkemizin.
Nasıl bir yalnızlık, unutulmuş bir ışık diliyle
çırpınırken biz üstümüze geliyor büyük gemisi geleceğin
Bir tenis topu, koşan bir çocuk, bir gözyaşı bile değiliz.
Yalnızca bir ağaç ailesi ve bir köşede
yıllardır bizi gözleyen hep aynı balta: Dalgınlık.
Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için.
Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz
ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından
ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım
durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için.

Onat Kutlar / Turguta

12 Kasım 2013 Salı

Fotoğraf: “Her şey bitti, 'yaşamak mühürlendi' diyorlar
varsın şarkılar sustu bilinsin
hatta
demiri çürüten bilekler
zora direnen yürekler
gün ve güneş mühürlendi denilsin

gün bitse bile gökyüzünde
günler daha mühürlenmedi
çünkü dilde söz, çiçekte renk
ve zamanda gelecek bitmedi
yine denizler ve gökyüzünün arasında
yine dik ve ayakta
gülümseyen şafaklarla parlayacak
ve gelincik yüzlü bir dünyada
çocuklar olacak sonsuzun peşine düşen”

Adnan Yücel - (Gelincik yüzlü bir dünya)
Her şey bitti, 'yaşamak mühürlendi' diyorlar
varsın şarkılar sustu bilinsin
hatta
demiri çürüten bilekler
zora direnen yürekler
gün ve güneş mühürlendi denilsin

gün bitse bile gökyüzünde
günler daha mühürlenmedi
çünkü dilde söz, çiçekte renk
ve zamanda gelecek bitmedi
yine denizler ve gökyüzünün arasında
yine dik ve ayakta
gülümseyen şafaklarla parlayacak
ve gelincik yüzlü bir dünyada
çocuklar olacak sonsuzun peşine düşen”

Adnan Yücel - (Gelincik yüzlü bir dünya)

hızla gelişecek kalbimiz
kalbimiz hızla.
sürgünlerin umutsuzluğunda
kırık kalpler, yaralılar, onulmazlar
farksız çarpanların umutsuzluğunda
ve köprü başlarının umutsuzluğunda
ve köprü başlarının umudunda.
sular bitse bile, çiçekler atılırken oralara
temiz bir ilişkinin bulutsuzluğunda
ve eski dağlarda, eski dağlarda kış
kovalarken ülkesini
hızla gelişecek kalbimiz.
kendi öz hüznümüzün ılık tarlasında
bozkır dayanıklılığımızın tarlasında
kalbimiz
ellerimiz ayaklarımız arasında
ve kimsenin bölemediği şarkıyı
güllerin, buğdayların ve acının şarkısını
bir haziran uygulayacak sesimize.
sütçünün sesiyle birlikte
erkenci işçilerin sesiyle birlikte
söförün sesiyle birlikte
sabah baslamış sarhoşların sesiyle birlikte
yaman sarhoşların sesiyle birlikte
ve yeni uyanışların ve yeni doğmuşların
ve herkesin ve herkesin
sesleriyle birlikte
bir haziran uygulayacak
kimse bölemiyecek ve kalbimiz
hızla gelişecek.

yıkıntılara karışan eski bir bahar
büyük olmaya elverişli bir bahar
eskiden yaşanılmış ve her şeye rağmen
insanlara göre bir bahar
suların kana kestiği yahut
suların kana kestiği bir bahar.
hızla gelişecek kalbimiz
bir mavilik kalıbında
bir odada, en olağan bir odada
en sade, en insanca bir odada
bir kadınla bir erkeğin olduğu bir odada
bir kadın bir erkeğin
bir kadınla bir erkek olduğu
ellerin ve omuz başlarının
birbirini bulduğu.
birden gerçekliğini algılıyarak
saat çalınca ve görünce güneşi
birden vazgeçilmezliğini algılıyarak
önemli ve gerekli buluşunu kendini
birden hatırlıyarak
geleceğe hazırlayınca olanca göğüslerini
ve herşeye ve ölüme.kalbimiz
hızla gelişecek
çağımıza pek uygun bir hızla
gelişecek kalbimiz
(...)kalbimiz
yerin ve göğün altedilmez bir dirilikte olduğu
tutkumuz, direnmemiz, ellerimiz, kalbimiz.
kalbimiz
kalbimiz hızla gelişecek.

Turgut UYAR - (hızla gelişecek kalbimiz)

26 Ekim 2013 Cumartesi

"asılırken hava soğuk olmasın" demiş hıdır, 
"korkudan titriyor sanmasınlar"...eminim erdal da böyle, adalı da böyle demiştir...
ve bizim şarkılarımız bazen böyle söylenmiştir...
İbrahim KARACA

20 Ekim 2013 Pazar


vatan topraksa eğer .... ormansa nehirse madense vatan... işçiyse köylüyse
aydınsa vatan ... yani yapıp yaratmaksa herşeyi yenibaştan... sevmeyi yenibaştan... alkışı yenibaştan ... bir hesabı vardır bunun sorulur ... bir hesabı soracaklar bulunur ... Akgün karagünden öcünü alır birgün .... ürker altunlu yiğitliğin senin ey bunak düzen .... ürker bu yağma saltanatın .... o kanlı karanlıktan kopup gelen bebeğin .... güneş renkli ilk çığlığından .... lenin'ler olur bu çığlık hey bekleroğlu .... marks'lar mao'lar mevlana'lar .... mustafa kemâl'ler olur hey bekleroğlu .... galile'ler gagarin'ler adsız ustalar .... ve sen olursun işte hey bekleroğlu ....
kıtlıklarda .... kıranlarda .... kurtuluşlarda ..

hasan Hüseyin korkmazgil

5 Ekim 2013 Cumartesi





















Bunca yıl çok ışık birikti avuçlarımda
Senin olsun
Esinlen sevgi dokuyan ellerimden
Bunca yıl şiirin, kardeşliğin, kavganın
Has bahçelerinde yarattım bu gerçeği,
Sabrım senin olsun.
Aşkım senin olsun.

Acıların sütüyle büyüttüğüm umutlar
Mahpushane avlularında boy verdi,
Dolunay menekşelendi kirli kara camlarda.
Her görüşte yeniden vurulduğumuz ana evren
Özgürlüğe boyadı saksımdaki çiçeği
Senin olsun.

Biz ki acılar döneminden
ellerimizi kirletmeden geçtik.
Direncim senin olsun,
sevgim senin olsun.

Şükran Kurdakul / ARMAĞAN

15 Eylül 2013 Pazar

N İ D A

Fotoğraf: ………………Erdal Eren ile Necdet Adalı’yı düşünürken

Tektekçi meyhanelerde terlemişti içimdeki çakal
Bıyıklarımın hâlâ ayva ve rakı kokması bundandır
Kendimi en zâlim şarkılar makamına yolcu ederken
Fiyakamı ödünç alırdım açıkhava sinemalarından
O zamanlar biz, ohhoo iki kafadar bir araya gelsek
Yelkenleri fora edip hayallerimize, giderdik giderdik
Sesimiz sıtma görmemiş ruhumuz mürekkep içmemişti

! Hercai birer nidâ idik yıldız şavklarıyla oynaşan

Mürekkep dedim de başıma belalar açan mektuplar
Yazardım yeşil mürekkepli pelikan dolmakalemimle
Hasarlı bir hayat gibi duruyor hâlâ o pelikan bende
Babamdan yalvara yalvara almıştım orta ikide
Esat Mahmut Kerime Nadir günleriydi, bir de Pekos Bill
Çilli bir kızda denedim kemendi ilk kez boşa çıktı
Okul ve ev kaçağı sayıldım, adım hep öyle kaldı

! İmlâsızdım anneme sorsalar, haylaz bir nidâ

Genciken, günler her şeye yeterken, berduş bulutlar
Gibi dolaşırken dünya denilen alacakaranlık güzergâhta
Cesaretimi ilk kez nerede keşfettim düşünsem hatırlarım
Belki korkuyu tepeden tırnağa yaşadığım bir gündü
Söz çakmaktaşından sıçrayan kıvılcım olsa nafiledir
Hükmü hengâmedir artık kalbim dediğim muallakta
Geyiğini yitirmiş dağ, şiirini unutmuş dil neye yarar

! Hepsi acı bir eyvah olmuştur, sitemkâr bir nidâ

Polisle çatışırken bitti galiba çocukluğum ve ilkgençliğim
Yoldaşlık günleriydi; “Kardeşler!” diyordu içimizden biri
“Dağın geyiği, dilin şiiri tanık olsun; anamızın ak sütü
Tanık olsun ki haklıyız, kazanacağız!” Barikat günleriydi.
Yaralı bir kardeşi taşırken omzumda, cesaret diyordum
Sesimde tereddütsüz geziniyordu en delişmen tay
Vahşi bir vadiden akıyorduk toynaklarımız kan içinde

! Alev bir nidâ idik ve arkadaşlık günleriydi

Hayatın bir hikâyesi varsa bizimki biraz da bu idi işte
Ölüm en gencimizden yakaladı, on yedisindeydi
Şimdi uzun uzun susuyor belleğini yitiren kim varsa
Çağ nedir, unutuş ne; zaman bir iğne deliğinden geçip
Darası oluyor birikmiş anıların ve ölümlerin
Kekeme bir tarih yazıcısının bize ayırdığı sayfada
Kanlı bir nidâ işaretiyiz, tarihin imlâsını bozan 

! Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada

Ahmet TELLİ / N İ D A

………………Erdal Eren ile Necdet Adalı’yı düşünürken

Tektekçi meyhanelerde terlemişti içimdeki çakal
Bıyıklarımın hâlâ ayva ve rakı kokması bundandır
Kendimi en zâlim şarkılar makamına yolcu ederken
Fiyakamı ödünç alırdım açıkhava sinemalarından
O zamanlar biz, ohhoo iki kafadar bir araya gelsek
Yelkenleri fora edip hayallerimize, giderdik giderdik
Sesimiz sıtma görmemiş ruhumuz mürekkep içmemişti

! Hercai birer nidâ idik yıldız şavklarıyla oynaşan

Mürekkep dedim de başıma belalar açan mektuplar
Yazardım yeşil mürekkepli pelikan dolmakalemimle
Hasarlı bir hayat gibi duruyor hâlâ o pelikan bende
Babamdan yalvara yalvara almıştım orta ikide
Esat Mahmut Kerime Nadir günleriydi, bir de Pekos Bill
Çilli bir kızda denedim kemendi ilk kez boşa çıktı
Okul ve ev kaçağı sayıldım, adım hep öyle kaldı

! İmlâsızdım anneme sorsalar, haylaz bir nidâ

Genciken, günler her şeye yeterken, berduş bulutlar
Gibi dolaşırken dünya denilen alacakaranlık güzergâhta
Cesaretimi ilk kez nerede keşfettim düşünsem hatırlarım
Belki korkuyu tepeden tırnağa yaşadığım bir gündü
Söz çakmaktaşından sıçrayan kıvılcım olsa nafiledir
Hükmü hengâmedir artık kalbim dediğim muallakta
Geyiğini yitirmiş dağ, şiirini unutmuş dil neye yarar

! Hepsi acı bir eyvah olmuştur, sitemkâr bir nidâ

Polisle çatışırken bitti galiba çocukluğum ve ilkgençliğim
Yoldaşlık günleriydi; “Kardeşler!” diyordu içimizden biri
“Dağın geyiği, dilin şiiri tanık olsun; anamızın ak sütü
Tanık olsun ki haklıyız, kazanacağız!” Barikat günleriydi.
Yaralı bir kardeşi taşırken omzumda, cesaret diyordum
Sesimde tereddütsüz geziniyordu en delişmen tay
Vahşi bir vadiden akıyorduk toynaklarımız kan içinde

! Alev bir nidâ idik ve arkadaşlık günleriydi

Hayatın bir hikâyesi varsa bizimki biraz da bu idi işte
Ölüm en gencimizden yakaladı, on yedisindeydi
Şimdi uzun uzun susuyor belleğini yitiren kim varsa
Çağ nedir, unutuş ne; zaman bir iğne deliğinden geçip
Darası oluyor birikmiş anıların ve ölümlerin
Kekeme bir tarih yazıcısının bize ayırdığı sayfada
Kanlı bir nidâ işaretiyiz, tarihin imlâsını bozan 

! Yaralı bir nidâyız yaşadığımız bu dünyada

Ahmet TELLİ / N İ D A

7 Eylül 2013 Cumartesi


"Düşünce adamı bir zümrenin emir kulu değildir. hiçbir merkezden talimat almaz. 
Bir partiye bağlı olmayabilir. Ama tarihe angajedir. Yani vatandaş olarak vazifeleri vardır: 
Belli savaşları kabul etmesi, belli tehlikeleri göze alması lazımdır. Bir devrin şuuru olmak zorundadır o. 
Başlıca vazifesi: Bütün hakikatleri yoklamak, bütün yalanların maskesini yırtmak, kalabalığa doğruyu göstermek. 
Bazen yangın kulesindeki nöbetçi olacaktır, bazen engine açılan geminin kılavuzu. Sokakta insanlar boğazlanırken, 
düşüncenin asaletine sığınarak elini kolunu bağlamak, düşünceye ihanettir." 
Cemil Meriç

24 Ağustos 2013 Cumartesi

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL ( KIZILIRMAK )



silâh ve şarkı
ben bütün karanlıkları bunlarla yendim
doğacak çocuğumun kanında esen
emekçi karımın dimdik bakışlarında
ve çetelerin sipsivri uykusuzluğu
silâh ve şark


benim bütün şarkılarım iri kuşlardır al ve şafakleyin
ışıklı nehirler büyütür silâh seslerim tankaranlığında
yekinir yürür orman
yekinir yürür toprak
yekinir yürür kalabalıklar
ve der ki kitabın ortayerinde
bütün ırmakları dünyanın
kızılırmaktan geçer


vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım
geçin sıcak ırmakları kuşlarım
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım


açtım kırkıncı kapıyı
gördüm ki atın önünde et
titrer biryerleri zamanın
kırdım kırkıncı kapıyı
gördüm ki itin önünde ot
ürperip durur hiç olmalardan
şakıdı kuş
yarıldı nar
delirdi ateş
ve başladı uğul uğul uğuldamağa
bütün ırmakları dünyanın
kızılırmak
kızılırmak

güneşin ortasında insanlar kımıldaşır
ve der ki şakıyan kuş
yarılan nar
deliren ateş:
zaman akıyor
omuzlarında kalabalık nalkırıklarıyla
anasonlu duyarlığında general nargilelerin
bir damla kankurusu çok eski savaşlardan
belki silâhların çürümedik biryerlerinde
belki pişman bir ağzın acıyarak anlattıkları
aşka benzer bir karışık kıtlık direnci
boyunları kafataslı saray kahramanları
yığınlara vatan diye kalan yoksunluk



ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı!


yıkık bir ud tiryakiliği antika cumbalarda
kanaryalarında berberli bezginliği burjuvalığın
bir polis burnu belki — dağdaki çarıksızın çarıksızlığı
bir büyük vurgun düzeni — belki de bir lavrens
vurgunun soygunu nevyork'ta döllediği
bir kucak sakal sanmak belki de marks'ı
toprakları denizleri insanları ingilizlemek
silâhlarla beklemek sömürge sofralarını
vaşington ağalarının pilâtin dişlerine
taze bir kan gibisine gerinir güneşlerde
saklar genişliğini şarapçasına
altun tepsilerde çok büyük ölür yürek
çok büyük hıncı kalır mayonezli kirenaların


yanyana
birsofrada
sanfransisko ve c.i.a.
yâni çuval ve mızrak
notrdam'ın kargalarının güldüğü


sakalları incili hümanizma satıcıları
halep pazarlarından gecikmiş bir ikindi
kışlalar öğlesonları asurbanipal
bir böcek ölüsünün geceyi kemirdiği
tektanrılı çokyataklı ve çok çok acımaklı
ikindi parklarında köpek ve kıral
altun ve brovningin karanlık egemenliği


konuşun soytarılar
çalgılar susun
daha bitmedi açlar
salınır o eski sularda cüzzam yalnızlığı kirliliklerin
gözün gözü sömürdüğü topraklarda ayıp ve kara
şimdi çoktaaan terekesi o serüven kahramanlığın
o bezirgan mutluluk balık tutar şimdi mor kuytularda


ne de çok özlemişiz gökyüzünü kirşiz sevmeyi

kırdım kırkıncı kapıyı
kandım o pınarlardan
başladı ugul uğul uğuldamağa
bütün ırmakları dünyanın
kızılırmak
kızılırmak


Hasan Hüseyin KORKMAZGİL / Kızılırmak Kitabından

«mayonezli kirena» : ikinci dünya savaşı günlerinde, bazı ülkelerde, emperyalist ordu komutanlarına 

tepsi içinde sunulan çocuk ölüsü.

16 Ağustos 2013 Cuma

Çikolatanın Tadını Bilmeyen Kakao İşçileri


Kakao işçisi çocuklar
Afrika'da kakao tarlasında çalışıp çikolatanın tadını bilmeyen milyonlarca çocuk var...
Bugün tarihte herhangi bir zamanda olduğundan çok daha fazla köle var. Dünya genelinde tam 27 milyon kişi özgür değil. Başkaları için, onların istediği şekilde çalışmak zorunda.

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün rakamlarına göre bugün 21 milyon kişi zorla çalıştırılıyor. Yani çalışan her bin kişiden üçü bırakamayacağı işlerde çalışıyor. Modern köle olarak sayılabilecek insan sayısı ise 27 milyona ulaşıyor. Sivil toplum örgütleri 350 yıl öncesine göre bugün daha fazla köle olduğunu savunuyor.

Modern köleler şiddetle ya da borçlandırılarak köleleştirilmiş, yasal hakları olmayan ve destek alamayan insanlar. Bu insanlar kaçak olarak hayatta kalmaya çalışıyor. Modern köleler ne bulundukları ülkenin eğitim ve sağlık imkanlarından ne de çalışmalarının karşılığı olan emeklilik planlarından yararlanabiliyor. Bu kişiler sınır dışı edilme korkusuyla hiçbir hak arayışına da giremiyor. Bu durum onların hayat standartlarını düşürüyor. Bağımlı oldukları insan kaçakçıları tarafından seks endüstrisi, hizmet sektörü, inşaat ve özel ev işlerinde çalıştırılıyorlar. 27 milyonun çok azı içinde bulunduğu şartlardan memnun.

Modern çağın köleleri göçmen, kaçak işçi, kâğıtsız yabancı, sığınmacı şeklinde isim değişerek sistem içindeki varlığını sürdürüyor.


Çikolatanın tadını bilmeyen kakao işçisi çocuklar

Her gün dünyanın pek çok ülkesinden "modern köle" haberleri geliyor ancak Afrika, bu anlamda da en şanssız kıta... Batı Afrika'da tam 2 milyon çocuk haftanın 7 günü, günde 12 saat kakao toplamak için çalışıyor.

Dünyanın dört bir yanında her yıl üç milyon ton çikolata yeniyor. Bunun yarısı Avrupa'da tüketiliyor. Bayram gibi özel günlerde ilk akla gelen hediye çikolata oluyor. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. O çikolataları üretenlerin çoğu, çikolatanın tadını bile bilmeyen Afrikalı çocuk işçiler.

Kakao dört bin yıl önce Orta ve Güney Amerika'da bulunmuş olsa da çikolata yapımında kullanılan kakaonun yüzde 70'i bugün Afrika kıtasında üretiliyor. Bati Afrika'da iki milyon çocuk işçinin kakao üretiminde çalıştığı tahmin ediliyor. Çocukların tercih edilme sebepleri ise çok basit: aldıkları ücret çok daha düşük.

Daha iyi bir gelecek umuduyla evlerinden alınan çocuklar beklemedikleri bir hayatla karşılaşıyor. Güne sabahın erken saatlerinde başlıyorlar. Haftanın yedi günü, 12 saat boyunca ter çalışıyorlar. Çoğu zaman tek yedikleri mısır oluyor. Onlara verilen su miktarı da kısıtlı. Yeterince hızlı çalışmazlarsa ya da kaçmaya çalışırlarsa cezalar ağır.

Uluslararası Çalışma Örgütü İLO'nun verilerine göre, köle gibi çalıştırılan çocuklar dayak ve başta cinsel istismar olmak üzere çeşitli kötü muamelelerle karşı karşıya kalıyor. Araştırmalar çocukların yüzde 94'ünün tehlikeli aletlerle çalışmak zorunda bırakıldığını söylüyor. Çalışanların yüzde 80'i bir çocuğun taşıyabileceğinden çok daha ağır yükler taşımaya zorlanıyor. Yarısı iş kazası geçirerek yaralanıyor.

Sivil toplum örgütleri yaşananların önüne geçmek için ardı ardına kampanyalar düzenliyor. 2001 yılında bu gidişe dur demek için kakao protokolü imzalandı. Protokolle çocuk işçilerle bağlantısı olmayan firmaların ambalajlarına "bu ürünün üretilmesinde çocuk işçi çalıştırılmamıştır" logosu konmasına karar verildi. Ancak şirketlerden gelen yoğun baskılar üzerine bu uygulamanın başlangıç tarihi önce 2005 yılına, daha sonra 2008'e, ardından da 2010'a ertelendi.

Son belirlenen tarihin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Afrikalı 2 milyon çocuk zor şartlarda kakao tarlalarında çalışmaya devam ediyor.

Malavi’de tütün, Özbekistan’da pamuk tarlasında çalışıyorlar

Afrika kıtasında tarım alanında toplam 72 milyon çocuğun çalıştığı tahmin ediliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün tahminlerine göre, dünyada 215 milyon çocuk okula gitmek yerine çalışmak zorunda bırakılıyor. Bunların 6 milyona yakını kendi rızaları olmadan zorla çalıştırılan ve emeklerinin karşılığını alamayan çocuklar. İki milyon çocuk ise madenlerde çalışıyor.

Güney Afrika ülkesi Malavi'de yaşananlar Afrika kıtasının en büyük trajedilerinden biri. Kuzey Amerika'nın sigara ihtiyacını karşılamak için binlerce çocuk Malavi'deki tütün tarlalarında çalışıyor. Çalıştıkları her 12 saat için sadece 17 cent ücret alıyorlar. yaptıkları işin bedeli ise çok ağır. Çocuklar günde 54 miligram nikotin soluyor. Bu da 50 sigaraya denk geliyor.

Özbekistan'da yaşayan çocuklar da pamuk tarlalarında zor şartlar altında çalışıyor. Ekonomisinin büyük bir kısmı pamuk üretimine dayanan Özbekistan'da iki milyonu aşkın çocuğun tarlalarda zorla çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Üstelik bu çocukların en küçükleri henüz dokuz yaşında. Aylarca tatil yapmalarına izin verilmeden çalıştırılan çocuklara emeklerinin karşılığında herhangi bir ücret ödenmediği iddia ediliyor.
Bazı uluslararası giyim firmalarıysa çocuk işçi çalıştırılmasını protesto için Özbekistan'dan pamuk alımına son verdi.

Vatandaşlarını başka ülkelere kiralayan devlet: Kuzey Kore

Kuzey Kore'nin 'köle' işçileri, devlet tarafından başka ülkelere kiralanıyor. Bu işçiler, ağır ve sağlıksız şartlarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Pek çok ülke, bu sömürü düzeninin bir parçası olmaktan şikâyetçi değil. İtaatkar oldukları düşüncesiyle, Kuzey Koreli işçileri çalıştırmaya devam ediyorlar. Üstelik ülkede kalanların maruz kaldıkları muamele de endişe verici.

100 binin üzerindeki Kuzey Korelinin dünyanın çeşitli ülkelerinde kiralık olarak çalıştığı biliniyor. Rusya, Çin, Moğolistan, Libya, Suudi Arabistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve diğer eski Sovyet Birliği ülkeleri kiralık iş gücünü kullananların başında geliyor.

İşçilerin Kuzey Kore yönetimine yılda yüz milyonlarca dolar kazandırdığı biliniyor. Ancak işçilerin eline neredeyse hiç para geçmiyor. Çünkü maaşları çalıştıkları ülke tarafından, doğrudan Kuzey Kore hükümetine ödeniyor. Örneğin Çek Cumhuriyeti'nde çalışan bir Kuzey Koreli işçinin maaşı ülkedeki asgari ücret olan 250 dolar. İşçinin eline geçen para ise 30 dolarla sınırlı. Geriye kalan para sözde işçinin rızasıyla, sosyalist devrime aktarılıyor. İşçiler kendileri için yapılmış kamplarda barınıyor. Kapısında Kuzey Koreli askerlerin nöbet tuttuğu bu kampları terk etmeleri yasak.

Durum Kuzey Kore'de kalanlar için de parlak değil. Çoğu Kuzey Koreli yeni bir umut için ülkeden kaçmak isterken insan tacirlerinin eline düşüyor. Çin'de yaklaşık 30 bin Kuzey Koreli kadının seks kölesi olarak çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Üstelik ülkede son dönemde özellikle hapishanelerdeki mahkumların köle gibi zorla çalıştırılması gündemde. Çekilen son uydu görüntüleri ülkedeki hapishanelerin giderek genişlediğini gösteriyor. Hapishanelerdeki bu kamplarda yaşayanların sayısının 200 bini bulduğu tahmin ediliyor.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ise hapishanelerde kurulan çalışma kamplarını ve uygulanan işkence ve yemek vermeme gibi cezaları araştırmak için kurduğu komisyonla incelemelerde bulunuyor.

Çin, mahkumları köle olarak kullanıyor

Dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunda bulunan ve hızlı bir büyüme içinde olan Çin'in ekonomik başarı hikayesinin ardında karanlık hikayelerin olduğu bir sır değil. Çinli işçiler çok çalışıp az kazanıyorlar. Üstelik modern kölelik öyle bir hal almış ki ülkede, hapishanedeki tutuklular da bu sistemin bir parçası haline getirilmiş.

Çinli işçilerin çok çalışıp az kazanmaya mecbur bırakılmış olmaları, onları bugünün modern köleleri haline getiriyor. Akla gelen ilk meslek grubu ise sayıları on milyonu bulan maden işçileri. Hemen hemen her hafta bir madende göçüğün meydana geldiği ülkede, maden işçileri çalışma saatlerine göre az kazanıyorlar ve çalışma şartları da sağlıksız. Üstelik ölüm riski de yüksek.

Sadece maden işçileri değil, çok uluslu büyük teknoloji şirketlerinin çalışanları da benzer sorunlardan muzdarip. Amerika'da bağımsız araştırmalarda bulunan Adil Emek Derneği'nin son raporunda konuyla ilgili önemli tespitler bulunuyor. Rapora göre, ülkede son teknoloji telefonlar ve bilgisayarların üretildiği fabrikalarda işçiler haftada 60 saatten fazla çalışıyor.

Oysa Uluslararası Çalışma Örgütü İLO'ya göre haftalık çalışma saati tüm mesailer dahil en fazla 48 saat olabilir. İşçilerin haftada 60 saatten fazla çalışmaları ise haftanın yedi günü hiç ara vermeden çalıştıkları anlamına geliyor. Üstelik fazla mesai ücreti de verilmeyen işçilerin aylık ortalama geliri 360 dolar.

Maden ya da fabrika işçilerinden daha kötü durumda olanlar da var. Bunlar, hapishanede kalıyor, üretim yapmaya mecbur bırakılıyorlar. Aksi halde hapishanedeki en temel haklarından mahrum kalıyorlar. Hapishane köleleri olarak anılan bu grup, Çin'in özellikle son 20 yılda tüketim mallarının en büyük ihracatçısı haline gelmesinde önemli bir paya sahip.

Yunanistan’daki köleler: Göçmenler

Antik yunanda, medeniyetin yükselmesindeki en önemli etkenlerden biri kölelerin iş gücüydü. Öyle ki milattan önce beşinci yüzyılda köleler nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Modern Yunanistan ise ekonomisini canlandırmak için onlarca yıl göçmenlerin ucuz iş gücünü kullandı. Doksanlı yıllarda eski Sovyet Bloğu ülkeleri ve Balkanlar'dan gelen göçmenler az para getiren ağır işlerde çalıştı. 2000'li yıllara gelindiğinde ise Yunanistan Asya, Afrika ve Ortadoğu'dan gelen göçmenlerle tanıştı.

Yunanistan'da bugün her 10 kişiden biri göçmen kökenli. Çoğu ülkeye kaçak yollardan giren bu göçmenler, genelde Yunanistan'ı bir geçiş yolu olarak kullanıp Avrupa'ya gitmek istiyorlardı. Sığınma hakkı alıp Avrupa'ya geçmeyi başarabilenler kendilerini şanslı hissediyorlardı. Sığınma hakkını alamayanlar için ise Yunanistan yaşanması zor bir ülke oldu.

Kaçak göçmenlerin ilk karşılaştıkları sorun işsizlikti. Ekonomik krizle birlikte işsizliğin gitgide arttığı ülkede ekmek artık aslanın ağzındaydı. İş bulabilenlerin çoğu ise sosyal haklardan yoksun, ucuz ve sigortasız çalıştırılıyordu. kayıt dışı ekonomi ile mücadele eden kurumların araştırmalarına göre, bugün ülkedeki çalışanların yüzde 33'ü sigortasız, sigortasızların yarısı ise göçmen... Çoğunlukla sokaklarda ve tarlalarda çalıştıkları göz önünde bulundurulduğunda, göçmenlerin yüzde 80'inden fazlasının sigortasız olduğunu söylemek mümkün.

Sigortasız da olsa bir iş bulabilenler ise ya emeklerinin sömürülmesinden ya da hak ettikleri parayı alamamaktan şikayetçi.

Göçmenlerin şimdiki en büyük sıkıntılarından biri de artan ırkçı saldırılar. Özellikle Neonazist ırkçı parti Altın Şafak üyelerinin sokaklarda göçmenleri darp edip yaralaması, göçmenler için hayatı daha da zor bir hala getiriyor.

Kaynak: Kuzey Haber Ajansı

15 Ağustos 2013 Perşembe

Paylaşım ve Ütopya

Döğüştü, yaralandı, esir düştü.

   Bir askeri mahkeme onu her şey yüzünden dolayı ölüme mahkum ettiğinde, işkence odalarında onu epey bir ölü bırakmışlardı zaten.
   Yalnız olduğunu anladı. Ondan geriye kalan bu beden yoldaşları tarafından unutulmuştu.
   Herkes tarafından terk edilmiş, ölümün işini bitirmesini bekliyordu.
   Zindan yalnızlığında duvarlarla konuşuyordu.
   Ama savaşın sonu ölümden önce geldi ve serbest bırakıldı.
   San Salvador şehrinin sokaklarında duvarlarla konuşmaya devam etti, cevap vermedikleri için onlara yumruklar savuruyor, kafalar atıyordu.

  Akıl hastanesine gönderildi. Orada onu yatağa bağlı tutuyorlardı. Artık duvarlarla bile konuşamıyordu.
Yıllar öncesinden dostu olan Norma onu ziyarete gitti. Ellerini çözdüler. Norma ona bir elma verdi. Tek kelime söylemeden, ellerinin arasındaki elmaya bakakaldı, o ışıklı kızıl dünyaya; hemen ardından elmayı dişleriyle parçaladı, ayağa kalktı ve yatak yatak dolaşarak parçaları diğer hastalara pay etti.

Norma o zaman anladı:
-Luis delirdi, ama o hala bizim Luis.
E. Galeano
/ Zamanın Ağızları / s.317 
/ Çitlembik Yay

12 Ağustos 2013 Pazartesi



Bilmelisin ki ...
Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez.

Bilmelisin ki ...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa,
anlam yükü o kadar azalır.

Bilmelisin ki ...
Karşındakını kırmamak ve inançlarını savunmak arasındaki
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor......

Can YÜCEL

Metin Kemal Kahraman - Ferfecir

Sen Ki Anlarsın

Kendini bir suyun akışında
Ve suları kendi bakışlarında
Bulabilenler bilir bu türküyü.
Sen ki anlarsın
Bir türkü uğruna
Çileler çektin yıllar boyu.
Soluğunda
Yaban menekşelerinin kokusu.
Gözlerinde
Serin pınarların uğultusu.
Dağlar seni yaşardı her gün
Ormanlar sıcak dostluğunu.

Ne zaman çatlasa bir kaya
Bir çığlık düşse sulara
Irmaklar
Adını çizer toprağa.
değil mi ki
Hep o yangınların adına
Adına belasına
Özlemi duyulunca özgürlüğün
Öfkesini göklere çalan
Bir şimşek gibi dalardın yaşama.

Sen ki anlarsın bu yaşamı
Aşklar şimdi hücrelerde tutsak
Düğünler kelepçeli
Doğumlar
Ve çocuklar zindanlarda.
Bunları nasıl anlatayım sana
Bu türküleri nasıl çağırayım
Bu ninnileri nasıl.
Ölüme
Kapkara bir kaygu değil artık
Bembeyaz
Bir kitap diyoruz koltuğumuzda.
Kitapların göğüslerinde kan
Bu kanı nasıl okuyayım sana.
Şimdi devleşen bir öfkenin
Ve sınırlar ötesi bir özlemin
Bildirisi okunurken her gün
Her saat, her dakika,
Can çekişen
Bir çağı yaşıyoruz dünyada.

Sen ki anlarsın bu yaşamı
Okul yolunda telaşlı bir öğrenci
Bir grev sözcüsü işyerinde
Okunan kitap
Yazılan defter
Yükselen bilinç
Ve eriyen cevher
Şimdi sabahın ala şafağında
Doludizgin
Bir at gibi giriyor sulara.

Adnan Yücel 

11 Ağustos 2013 Pazar


Yeni bir ahlak anlayışı ve yeni amaçları olan insanların 
büyük umutsuzluklarını düşündüm. Hayatın yollarından yalnız geçerler. 
Karşılaştıkları yol arkadaşları onlara katılır ,
fakat onları asla anlayamazlar. 
Hayat, bu yalnız ruhlar için büyük bir işkencedir. Oradan oraya mutsuzca 
sürüklenirler. Havada uçuşan pek ender olarak verimli bir toprağın
üstüne düşen iyi tohumlar gibidirler.

-Maksim Gorki / Arkadaş

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Biz Başka Dünya İsteriz





Birkaç gündür Onat Kutlar’ın dizeleri geçiyor aklımdan. Dizelerinde anlattıkları sonra,“Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için / Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin / unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz / … / Durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük, yaşamak için”deki gizli özne, biz... İnsan evlâdı olduğunu bir an olsun aklından çıkarmamış, insana yaraşır bir yaşam düşlerken, düşlemekle de kalmazken, hayvanlaşamamış (köpekleşememiş, koyunlaşamamış, kurtlaşamamış, pençelerini çıkaramamış, kükrememiş ama sesini gürleştirmesini de bilmiş) biz, sen, ben… 

Dönüp de bize ‘eşref-i mahlûkat’ hani şu, ‘yaratılmışların en şereflisi’ diyenlerin layık gördükleri yaşamı düşünüyorum. Okul mudur eğitimi veren aile mi, çok gezen mi çok bilir çok okuyan mı, sanat sanat için midir, toplum için mi’ye-ki cevabı belli de olsa bu nispeten iyi bir konudur-, ve daha nicesine kafa yormaya son verebildiğimiz yerde ‘İnsan mı devlet içindir, devlet mi insan için?’i düşünmeden göçüp gitmemeliydik, gitmiyorum hiçbir yere... 

Eşref-i mahlûkatsan hadi ikna et beni insanın devlet için olduğuna, insanlığıma el sürmeden, toprağının çamurunu üzerime bulaştırmadan. Neye itaat etmem gerektiğini seçme hakkım olmadığına ikna et beni. Beş yılda bir sandığa gidip gerisine karışmamayı, ‘n’eylerse güzel eyler’ demeyi öğret bana. Mendil satan mahsun çocuklardan mendil alırsam onları nasıl sen ben gibi tahsilli iş güç sahibi yapabileceğimi, ya da herkesin okumak zorunda mı olduğunu canım... Bilmem kaç kaça kısa mesaj atınca yolladığım 5 tl’nin nasıl olup da eğitim ve sağlık hizmetinden yararlanamamış binlerce kardeşimizi hayata döndürebileceğini anlat bana. 'Baba beni okula gönder' diyen kızlarımızın babaları onları okula göndermekle de kalmayıp, ne zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın arkasında duracak mı, yoksa kendisine dayatılan ahlak 'elçiliğini'(zeval olmaz ya hani...) sürdürmeye devam mı edecek, göster bana. Yurdumun en nadide yerlerine barajlar termik santraller yapılır, ona buna yaptırılırken, her sene ciddi oranda artan faturalarımın sebebini kavrat bana. Senelerce atama bekleyen binlerce eğitim fakültesi mezunumuzdan onlarcasının -daha senin benim yaşımızdaki gençlerin- intiharlarını unuttur bana. Evinin tepesine ayda binlerce Türk lirası karşılığı baz istasyonu diktiren teyzenin üç ay içinde kanser olan oğlunun ve altı ay içinde kansere yakalanan beş komşusunun kaderinin ‘takdir-î İlahi’ olduğuna inandır beni.

İnandır da, sen de kurtul, ben de kurtulayım...

Çünkü biliyorum, bu dünyada hesabı görülürse bunların, başka bir dünyaya ne senin, ne de benim ihtiyacımız kalacak…
Sevgiler, selamlar...

Ilgıt Teyhani

03.11.10


Sen kadını aşkla yarattın ama neden, neden yine aşkla yok ediyorsun? sağ elin onu kaldırırken, sol elinle uçurumun dibine çarpıyorsun, neden? ağzının içine hayatı üflüyor, kalbine de ölümün tohumlarını ekliyorsun. ona mutluluğun yolunu gösteriyorsun ama onu mutsuzluğun yollarına gönderiyorsun; ağzına mutluluğun şarkılarını veriyor ama sonra da dudaklarını hüzünle kapatıyor, dilini acılarla zincire vuruyorsun. o gizemli parmaklarınla onun yaralarını sarıyor ve kendi ellerinle onun hazlarının etrafına korkulu acılar çekiyorsun. onun yatağında hazları ve sükuneti saklıyor ama kenarına maniler ve korkular koyuyorsun. ONUN SEVGİSİNİ HAREKETE GEÇİRİYORSUN AMA SONRA DA SEVGİSİNDEN AYIPLAR YÜKSELİYOR.... onu gözyaşlarıyla en saf hale getiriyorsun ama gözyaşları içinde akıp gidiyor... halil cibran

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Ben ve Kapitalizim



Ben Kapitalizmim ve kızlarınızı Barbie'lerle büyüttüm, sizden estetik operasyon için para istiyorlarsa bu şaşılacak bir durum değil
Ben Kapitalizmim ve çıkarlarım uğruna üstünüze moda endüstrisini saldım! Sonuç: 17 yaşındaki kızların %78'i dış görünüşlerinden rahatsız.
Ben Kapitalizmim ve kadınları ne kadar "şişman" olduklarına öyle bir inandırdım ki, sadece ABD'de 10 milyon kadın anoreksi/blumia hastası!
Ben Kapitalizmim ve bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücuduna duyduğu memnuniyetsizliği %50 artırmaya yetiyor!
Ben Kapitalizmim ve işyerlerinde çalışıyor olmak yerine protesto gösterilerine katılan insanlar beni çıldırtıyorlar!
Dünya çapında yükselen anarşi, bu inatçı protestolar da neyin nesi? Yeni Apple ürünlerini beğenmediniz mi?
Ben Kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki, hırsız ve elitist bir CEO'nun hayat hikayesi sizin için "azim ve başarı hikayesi".
Ben Kapitalizmim ve ortalama bir insanın günde 5.5 saat TV izlediği bir toplumda alaşağı edilmek gibi bir kaygım yok!
Ben Kapitalizmim ve "insanlığı" sevip, komşunuzdan nefret etmenizin sebebi benim!
Ben Kapitalizmim ve siz benden kaçabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Gördüğünüz reklamların %46'sı caddelerde, sokaklarda, halka açık her yerde!
Ben Kapitalizmim ve Steve Jobs tabii ki çok önemli biriydi, ancak %1'inizin ihtiyacı olan makineleri ucuz işçilerle üretmekte çok mahirdi.
Elbette bütün kapitalistler birer "aziz" gibi konuşacaklar, tıpkı Bill Gates gibi, 150 milyon dolarlık 66.000 m2 bir evde yaşayan bir aziz.
İnsan haklarını falan unutup kapitalizme iyice dalın! Fred Shuttlesworth da Steve Jobs gibi dün öldü ama hanginiz onu tanıyorsunuz ki?
Ben Kapitalizmim ve dün en mutlu günlerimden birini yaşadım, bencil bir kapitaliste, gaddar bir patrona aziz muamelesi yapmanız müthişti!
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu.
Ahlakınızı o kadar bozdum ki babanız ölüm döşeğindeyken aklınızdan geçen şey kardeşlerinizle mirası nasıl bölüşeceğiniz!
Ben Kapitalizmim ve para herşeydir! Sizi böyle çılgın bir şeye inandırabilmiş olmam ne müthiş bir başarı.
Hepiniz birer yalancısınız çünkü kendinize istediğiniz şeyi elde edince mutlu olacağınızı söyleyip duruyorsunuz.
Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yediklerinizi eritmek için ter döküyorsunuz!
Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var!
Ben Kapitalizmim ve siz yılda ortalama 100.000 reklamın karşınıza çıktığının farkında mısınız?
Ben Kapitalizmim ve Starbucks için kahve temin eden bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek!
Ben Kapitalizmim ve sizin bir şeyleri anlamak için çabalamanız gereksiz, patronun ne diyorsa onu yap sonra da televizyon izle!
Ben Kapitalizmim ve PC oyunlarıyla beslediğiniz çocuklarınızın birinin ölümünü duyduğunda verdikleri tepki şu: "Sadece tek canı mı varmış?"
Ben Kapitalizmim ve Batı dünyasından her yıl 3.5 milyon kişi Uzak Doğu'ya seks turlarına gidip çocuklarla ilişkiye giriyorlar!
Ben Kapitalizmim ve Uzak Doğu'da 6-12 yaş arası kızlar 200$ gibi komik bir miktarla seks kölesi olarak satılıyorlar.
Ben Kapitalizmim ve "serbest piyasa ekonomisi" dünyanın en büyük yalanı.
Ben Kapitalizmim ve ben bile kendimden tiksiniyorum.
Ben Kapitalizmim ve güzelliğin tanımını da değiştirdim: En güzel kadın en iyi göğüs estetiğine sahip olan kadındır.
Ben Kapitalizmim ve Amerikalıların %24'ü eğer milyarder olmaları için gereken bu olsaydı bütün ailelerini reddedebileceklerini söylüyor.
Ben Kapitalizmim ve sizin emekli olmanıza ancak bir devrim yapmak için çok yaşlı ve çok yorgun olduğunuzda izin veririm.
Ben Kapitalizmim ve sizler biraz düşünseniz bir televizyonla bir emzik arasında hiçbir fark olmadığını anlarsınız.
en Kapitalizmim ve kadınlara sesleniyorum! Lütfen birer obje haline geldiğinizi aklınıza getirmeden Victoria's Secret'a koşun.
Victoria's Secret ülkelerime Türkiye de ekleniyor, incecik bir parça çamaşıra 80$ verince çok çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum!
Ben Kapitalizmim ve kadın cinselliğini çok yüksek fiyatlı bir satış ürünü haline dönüştürmeyi de elbette başardım: Victoria's Secret.
Vogue Fashion's Night Out daha sık yapılmalı, unutmayın ekonomimiz sizin durmaksızın bir şeyler almanızı gerektiriyor!
Ben Kapitalizmim ve bütün zavallı kölelerim yarın akşam Vogue Fashion's Night Out'un tadını çıkaracaklar mı?
Ben Kapitalizmim ve en büyük başarılarımdan bir tanesi, insanları "çok fazla düşünmek" diye bir kavrama inandırmak. Çok fazla düşünme, hadi!
Ben Kapitalizmim ve para benim param. Sizin bunu anlamak için sadece biraz zamana ihtiyacınız var.
Ben Kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPad alabilmek için böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!
Ben Kapitalizmim ve Madonna'nın sadece Londra'da 8 evi var, ortalama 600 evsize barınak olabilecek büyüklükte.
Ben Kapitalizmim ve Tayland'da Disney fabrikası için çalışan bir çocuğun Disneyland'e girecek parayı çıkarması için 55 gün çalışması gerek.
Ben Kapitalizmim ve Batı dünyasında kredi kartı borcu yüzünden intihar edenlerin sayısı an itibariyle senede ortalama 22.000 kişi!
Ben Kapitalizmim ve Batı Avrupalılar, Sahraaltı Afrikalılardan 6.5 kat daha fazla et tüketiyor.
Ben Kapitalizmim ve 25.000 tane Suudi prensi otomatik olarak ayda 35.000 $ maaş alırken, milyonlarca Arap yataklarına aç gidiyor.
Afrika kıtası dünyanın altın rezervlerinin %90'ını elinde bulundurmasına rağmen, dünyada sadece 4 tane Afrikalı milyarder var.
Ben Kapitalizmim ve Afrika kıtasından her sene 8.5 milyon $ değerinde pırlanta çıkıyor, kıtanın açlık sorununu çözmeye yetecek miktar...
Ben Kapitalizmim ve siz pırlantalara bayılırsınız, Hindistan'da 1 milyon kişi günde sadece 1.2 dolar kazanarak o pırlantaları üretirken.
Dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdım, bu yüzden Asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullanıyor.
Ben Kapitalizmim ve sizin hayatlarına özendiğiniz Hollywood yıldızlarının % 64'ü kokain bağımlısı.
Ben Kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.
Ben Kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz banyonuzun fayansının renklerinden rahatsız oluyorsunuz.
Hangi aşktan, hangi sevgiden bahsediyorsunuz, sevgilinize sevginizi sadece hediyelerle, lüks mekanlarla, arabalarla kanıtlayabiliyorken
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!!!!
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kâbe manzaralı otellerinde, "ibadet" ederlerken?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, Müslümanlar kutsal topraklarına gittiklerinde bile alışverişe koşarken?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, bütün dünya tüketmek, eğlenmek,çılgınlık yapmak için Cadılar Bayramı'nı "kutlarken"?
Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hristiyan bayramı Noel'i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için "kutlarken"?
ABD'de 7 milyon evsiz insanın olduğundan kimsenin haberi yok çünkü TV'de gördüğünüz Amerikalıların hepsi havuzlu villalarda yaşıyorlar.
Ben Kapitalizmim ve sen bir dilenci senden para istediği zaman en küçük bozuklukları seçmeye devam et.
Ben Kapitalizmim ve size hep bir şeyinizin eksik olduğu hissini hissettiriyorum ki daha fazla alışveriş yapın.
İşini sevmiyor olabilirsin, bırakmak isteyebilirsin, problem değil, o işi senden daha ucuza yapacak binlerce kişi hazırda bekliyor!
Tabii ki isyan etme özgürlüğünüz var, ama ediyor musunuz? Orada oturup TV izleyerek anlamsız hayatınızı sürdürmeyi tercih ediyorsunuz.
Ben Kapitalizmim ve sen farkında olmayabilirsin ama 6 yaşındaki bir çocuk, hayatının ortalama 1 yılını TV izleyerek geçirmiştir.
Odasında TV ile büyüyen bir çocuğun sabıkasının olması ihtimali, TV ile büyümeyen bir çocuğa göre % 40 daha fazladır.
TV enerjini tüketiyormuş gibi hissediyorsan eğer, doğru hissediyorsun çünkü TV izlemek fiziksel aktivite yapma isteğini % 57 azaltır.
Sen şimdi satın al ilerde çocukların ödeyecekler.
Ben Kapitalizmim ve nörologların sizi daha çok tüketime teşvik edebilmek için araştırmalar yapmasının sebebi benim.
Benim işim insanları, nesneleri, hatta duyguları birer tüketim malzemesine dönüştürmek.
Ben Kapitalizmim ve yine başardım! Bütün kadınları dolapları tıka basa dolu olduğu halde giyecek hiçbir şeyleri olmadığına inandırdım.
Ben Kapitalizmim ve çocuklarınız için bayramların tek bir anlamı var artık: Harçlık!
Dünya nüfusunun %50'si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin %1'ine sahip.
Dünya nüfusunun %1'i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin %50'sine sahip.
Ben Kapitalizmim ve evet, Kaddafi ailesinin süper lüks hayatının ifşa edilişi beni tedirgin etti.
Ben Kapitalizmim ve petrollerini ucuza elde edebilmek için son 40 yılımı Arapları "fanatik İslamcı" diye damgalamakla geçirdim.
Visa Application: Sizi sadece ucuz işçiyken seviyorum üçüncü dünya ülkelerinin zavallı insancıkları. Sakın gelip de medeniyetimi kirletmeyin!
"Visa Application"ın Türkçesi: "Ben senin petrolunu çalıyor olsam bile senin ne haddine benim ülkeme girmeye çalışmak?!"
"Visa Application"ın Türkçesi: Ben senin ülkene girip seni her şekilde sömürebilirim, ama sen benim ülkeme tatile bile gelemezsin ilkel şey!
Kimi arkadaşlarınla buluşmak senin için tam bir stres sebebi çünkü çok pahalı mekânlarda takılıyorlar ve bu seni maalesef aşıyor!
Bir kapitalist işçilerini yalnızca çalışmaya devam edebilsinler diye besler.
Şöhret dünyasından biri sahnede Tanrı'ya şükrettiği zaman, aslında bana şükrediyor, bana, ün ve para Tanrısına!
Hadi hepiniz kabul edin artık, televizyon sizin tek gerçek arkadaşınız.
Ben Kapitalizmim ve uykumda "daha ucuz işçi..." diye sayıklarım.
Ben Kapitalizmim ve bankacılar benim evlatlarım.
Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölüme sürüklenirken sizin "nasıl daha zengin olabilirim" diye düşünmeniz bana büyük zevk veriyor!2
Anlamıyor musunuz, toplumda fakirliğe ihtiyacımız var, onlar yeterince fakir olmadan sen bu kadar zengin olabilir misin canım?
Sizi neden çalışmakla bu kadar meşgul ediyorum? Fazla düşünmeye vaktiniz olmasın, aklınıza "tuhaf" fikirler girmesin diye elbette.
Toplumu öyle bir hale soktum ki onbinlerce kişi kolaylıkla stadyumlarda toplanabilirken protesto gösterilerine pek kimse gelmiyor. Başardım!
Hepiniz kölesiniz, her gün evinize gidip ruhunuzu televizyon ekranınızla ısıtan, ancak hediyelerle sevdiklerinizi mutlu edebilen köleler.
Televizyon karşısında uyumanın içinizdeki tüketim isteğini %20 artırdığını belirtmek istedim iyi geceler demeden önce.
Amerikalıların %85'i ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. İşte kapitalin gücü!
İnsanları "borç batağı" ile korkuttuktan sonra yaptıramayacağım şey yok! Para benim param, düzen benim düzenim.
Toplumu öyle bir hale getirdim ki kendinizi "normal" göstermek için takım tutmanız, alışverişe bayılmanız, ünlüleri takip etmeniz gerek.
Tabii ki bu toplumdan uzak durma teşebbüsünde bulunabilirsiniz ama sonunda kendinizi yine bir AVM'de bulacağınızdan şüpheniz olmasın.
Protesto etmek hakkınızı bile elinizden alıp, en sonunda canınızı dahi alabilen bir devleti kendi vergilerinizle beslemeniz müthiş.
Sizi özgür bırakmayan, fikirlerinize sansür vuran, en sonunda polis kurşunuyla öldüren bir devleti kendi elinizle kurmanız ne tuhaf.
Sizin ağzınızı burnunuzu kırıp hapse tıkmaları için bir devlet kuracak parayı, kendi vergilerinizle sağlamanız ne kadar tuhaf.
Ben Kapitalizmim ve para benim param, sizin bunu anlamak için sadece biraz zamana ihtiyacınız var.
Amy Winehouse gibi bağımlılara acırken hepinizin birer bağımlı olduğunu unutmanız ne kadar komik, zavallı tüketim bağımlıları!
Ortalıkta çok fazla özgürlük var ve yeterince ölüm yok.
Ben istediğim kadını elde ederim, biraz altın, biraz pırlanta, biraz şan şöhret, birkaç güzel vaat, tamamdır.
Sizlere yüksek çözünürlüklü TV verdim ki beyninizi daha net yıkayabileyim canlarım.
Neden hala inat ediyorsun, bütün arkadaşların seni alışveriş merkezlerine götürmeye uğraşırken, herkes seni tüketmeye teşvik ederken?