10 Kasım 2014 Pazartesi


Yeryüzünün bütün muktedirlerinin, devletlerinin, sermayelerine sermaye katan para babalarının üzerinden yeryüzünün tüm lanetlilerinin, ezilenlerin, sömürülenlerin, mülksüzlerin, dışlananların ahının, lanetinin eksik olmamasını diliyorum...

Üstelik bunu, salt sınıfsal kaygılarla değil, (leninist “ikameci” söylemi hatırlatsa bile) insanlık adına, kâr ve iktidar hırsıyla eritilen buzullar adına, yağmalanan ormanlar adına, soyu tüketilen hayvanlar adına, mutenalaştırılan şehirler adına, yaşam alanlarından sürülen halklar adına, dilsizleştirilen, kültürsüzleştirilen topluluklar adına, iğfal edilen bedenlerimiz ve ruhlarımız adına, aptallaştırılan beyinlerimiz adına da diliyorum...

Enternasyonal'in o güzel sözleriyle, bu gerçekten “son kavgamız” artık, gezegenin zamanı kalmadı, zaman ve mekân adına ediyorum bu bedduayı...

Bütün bu muktedirlerin, iktidar sahiplerinin, maddi ve manevi sermaye sahiplerinin, devletlilerin kendilerini bir an bile güvende hissetmemeleri, yataklarında huzurlu uyuyamamaları, en tatlı anlarında, orgazm olurken bile ezilenlerin lanetinden korkmaları, kale gibi güvenlikli sitelerinde, köşklerinde, bilmem hangi kozmik odalarında kendilerini, kasalarını güvensiz hissetmeleri en büyük dileğim...

Ve insanım diyen herkesin de hem kendi adına hem bütün kainat adına bu dilekte bulunması, bu vahşi, talancı kapitalizmin, bu devletlerin yıkılması ve o muktedirlerin bu yıkıntının altında kalması için herkesin elinden, yüreğinden, beyninden geleni yapması gerektiği kanısındayım...

Işık Ergüden

( Işık Ergüden’le “Devrimci Şiddet” Üzerine...)

Mutlu Aşk!






























Aragon "Mutlu Aşk Yoktur" diyerek ortaya evrensel bir kuram atmıştır. 
Belki de Aragon'un demek istediği sorunun aşkta değil, aşk olgusunu yaratan taraflarda olduğudur. 
Yani aşk iki tarafın kavuşmasındaki, ortak bir noktada buluşmasındaki imkazlığı mı anlatır? 
Bu yüzden aşka bir ömür biçip, sevgiyi sonsuz bir şekilde kutsarız. "Aslolan sevgidir" 
diyerek kısa ve acısız olanı tercih ederiz. Aşk tiner gibi uçucu, sevgi ise kalıcıdır demeyi tercih ederiz.

İnsanlık tarihi ile yaşıttır o zaman aşk arayışı ve bunun beraberinde getirdiği yıkım. 
Bu yıkım; içsel bir yolculuk, egoyu parçalayan bir deprem ve gerçeklik algısını zayıflatan bir süreçtir. 
Bu ruhsal dönüşüm mevsiminde ne olduğumuzun ya da ne olacağımızın çok farkına varamayız. 
Naif duygular eşliğinde pembe bir masalla başlayıp, gri bir hikayeye dönüşen trajik bir yol hikayesi. 
Sonunda ise yaşadıklarımdan öğrendiğim çok şey var diyerek, o kafamızdaki sorulara anlam yükleriz.

Böyle, öyle, şöyle tarifsiz bir şey aşk. Yaşamadan anlam yüklemek çok zor kısacası..