29 Ağustos 2014 Cuma

Hüzün ve keder,benim için hayatımın,varolmanın tek kaynağıdır. 
Hüzün ve keder,benim gözlerimin değişmez,vazgeçilmez iki dostudur. 
Çünkü dünya bana sevinç vermiyor. 
Biliyorum ki,yaşamak herkes için akılda kaldıkça güzelleşen bir türkü değildir. 
Ve bilinmeyenlerle dolu hayat, 
her sabah kapısını yeni bir güne açarken,bir ağacın dalındaki çiçek kadar güzel,rüzgarın önündeki yaprak kadar mahzun ve toprak gibi gebedir.
Mutluluğa inanmıyorum.
Daha doğrusu,bir insanın tek başına mutlu olabileceğine inanmıyorum.
Hayat bana ağlayan çocuklar,yıkılmış evler,yoksul insanlarla dolu günler gösterdi.
Ben hep usturanın keskin ucunda yürüdüm.
Bir martının kanadındaki serinlik,üşümüş bir çocuğun yanağını hatırlatır bana.
Bir karanfilin kırmızısı kandır benim için.
Ve deniz,büyük balıkların küçük balıkları yuttuğunu söyler.
Benim için mutluluk,yalan çiçeği açan bir ağaçtır sadece.
İnsanoğlunun en içten duygusu sevgidir.
Kimi zaman genç bir kızın gözlerinde,bir dalın sallanışında,bir türküde biçimleniverir.
Yüreğimiz,acılara gebe umutlarla dolup taşar.
Bakışımızın rengi değişir ve ben o zaman korkarım.
Sevgi tutsaklıktır,fedakarlıktır,şefkattir,zordur,doyumsuzdur,sonsuzdur.
İnsanın insana,insanın dünyaya açılmış en güzel penceresidir.
O hiç akıldan çıkmayan günlerimiz muhakkak ki sevgilerle doludur.
Hatırlandıkça hüzün verir adama.
Her insanın aklında,geçmiş günlerin birinde parıldayan akşamlar,güneşler,kıvılcımlar vardır.
Geçmiş,insanoğlunun hapishanesidir.
Anılar hapishanesi.
Gelecek günler yeni sevgilerle,kavgalarla,başarılarla,başarısızlıkla doludur.
Bütün yarınlar da,günün birinde dün olacak,
gelecek geçmiş olacak ve hayat bir sonsuza doğru,ardında bir yığın eski bırakıp akıp gidecek.
Yarınlar dünlerden güzeldir muhakkak,sevgili yarınlara merhaba!
Her sabah kapımı çalan hüzün merhaba!
Merhaba keder!
Yarınlardaki yeni sevgili merhaba!

Yılmaz GÜNEY

27 Ağustos 2014 Çarşamba

DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

               Resim: Fuck The System

DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ
Hitler,dünya tarihine gelmiş geçmiş en faşist ve psikopat lider olarak bilinir..Çoğu kişi Hitler’in şizofrenin eşiğinde olan fanatik Alman milliyetçisi psikopat bir lider olarak tanır ancak gerçekte hiç kimse Hitler hakkında bildiklerinin kendilerine anlatılan resmi tarih senaryosundan başka bir şey olmadığını bilmez.. Hitler,hakkında en çok komplo teorisi uydurulan tarihi liderlerden(kuklalardan)
birisidir..

ABD’de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Texas Üniversitesi tarih profesörlerinden
Texe Marrs’ın 2007 Mayısı’nda çıkan olan kitabının adı Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları..

Kitapta: Dünyayı yöneten yahudi ailesi:Rotschild, Osmanlı devletinin planlı olarak nasıl dağıtıldığı,Arap birliğinin nasıl parçalara ayrıldığı, 1.Dünya Savaşı, Kukla Diktatör Hitler, 2.Dünya Savaşı, İsrail devletinin kuruluşu, Kennedy Suikastı, MOSSAD suikastları ve 11 Eylül saldırıları olmak üzere 10 bölüm yer alıyor.

Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar basit bir komplo teorisi gibi laf dolması bilgilerle değil fiziki kanıtlar ve şahitler eşliğinde net bir biçimde ortaya koyuluyor.. Öncelikle son yıllarda Türkiye’de hızla yükselen bir trend haline gelen ”Hitler hayranlığı ve Türk nasyonel sosyalizmi” gibi kavramların ortaya çıkmasına bir cevap olarak Hitler’in tarihi kimliğinin arkasında yatan karanlık
bağlantıları kaba hatları ile sizlere aktarmaya çalışacağım..

DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ
Çoğu kişi Rotschıld ailesinin adını bile bilmez..Bu ailenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği ”Yılın Zenginleri” bölümünde yer alır nede dünya jet-sosyetesinin partilerinde adları geçer..Ancak birçok ülkenin diplomatı bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır.Çünkü bu aile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır..Çoğu kişi dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz..Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz.. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum.. Roschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu aile fertlerinin her biri dünyanın gelişmiş olan yada gelişecek olan ekonomilerine sahip olan ülkelerinde çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır.Dünyada olan her siyasi ve ekonomik olan gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir..

Ailenin geçmişi 16.yüzyıla dayanıyor.. Aile İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri..Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını,izlemesi gereken siyasi tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor..Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar.. Bu ticari faaliyetlerin yanı sıra yaptıkları her ticari ve siyasi faaliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmal etmiyorlar..

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar..

Faaliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschıld ailesi Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi olur hale geliyorlar..Sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek,altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar.. Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar.. İşin adı ”Savaşa giren devletlere faizle borç vermek”..

Bu işin ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar..İngiltere’ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar.. İngiltere,Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschıld ailesine olan borcunu ödeyemiyor.. Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England ödenemeyen borç karşılığında Rotschıld ailesine devrediliyor.. Rotschıld ailesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabul ediyor: ” İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı ile..”.İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir yahudi ailesine veriliyor.. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek bir şey ifade etmeyebilir..

Para basma yetkisini başka bir kuruluşa yada şirkete vermek demek aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir..Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır..Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 TL basıyorsa eğer devlet hazinesinde 20 TL değerindeki altını,elması yada petrolü koymak zorundadır.Aksi halde basılan para kağıt parçasından başka bir şey olmaz..İşte Rotschıld ailesinin de yaptığı şey budur..İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır.. Bu şekilde bir yılda 12,000 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmekteydi. .Rotschıld ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ileAmerika’daki kolonilerin savaşı olmuştur..Savaş sırasında Rotschıld ailesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir..

Amerika’nın İngiltere’ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere’nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir..İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu karlı teklifi hiç düşünmeden kabul edilmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak bir hayli karlı bir işe imza atmışlardır..

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika’dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır..İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika’ya yardım ettiğini düşünerek Fransa’ya saldırmıştır.. İngiltere,Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschıld ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır..

Rotschıld ailesi el altından Fransa’yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir..Bir taraftan da bu aile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir..İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizlerin savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır..Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi ”İngilizlerin savaşı kazandığı” iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının herşeyini borsaya oynamasını sağlamıştır..Ancak generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere’ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır..

Borsa nominal seviyesi,herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotscild ailesi bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur..İngiliz tarihçilerin ”Kara eylül” diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir..Bu ekonomik faaliyetleri sonucu iyice gelişen Rotschıld ailesi,Kenan diyarında Tanrı’nın kendilerine vaad ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır.. Osmanlı devletinin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır.. Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı’ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır.. Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya,Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlının askeri ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır.. Osmanlı devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır.. Osmanlının en çok dış borcu Rotschıld ailesinin sahibi olduğu Bank Of England bankasınadır.. Osmanlı Devleti,Rotschıld ailesine olan borcunu ödeyecek durumdaolmadığından Rotschıld ailesi bunu fırsat bilmiş Osmanlıya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır..Sultan 2.Abdülhamit ile görüşen Lord Baron Rotschıld ”Kudüs şehrinin,Filistin’in,Suriye’nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve balkanlarda, Afrika’da kaybettikleri toprakları geri verme” teklifinde bulunmuş ancak Abdulhamid teklifi şiddetle reddetmiştir.. Abdulhamid, dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır..Daha sonraları Enver
Paşa,Abdulhamid’in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir..

Enver Paşa’ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı.. Ulu önder Atatürk’e göre ise Osmanlı devleti böyle bir şey yapmış bile olsaydı yıkılmaktan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu üstelik devlet her kademesi ile adeta kokuşmuş bir haldeydi. Özetleyerek anlattığım bu süreçlerden sonra Rotschıld ailesi 1.Dünya savaşının çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgahı sağlamıştır..Rotshıld ailesinin hesaplarına göre 1.Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence’in faaliyetleri Arapların birçok parçaya bölünmesi İsrail devletinin kurulması için yeterliydi.. Savaş gerçekleşmiş,Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi.. Rotschıld ailesinin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kuruluşunun ilan edilmesinden başka bir şey kalmamıştı ortada..Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını fark edememişti.. İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı?? Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan yahudiler İsrail’de yaşamaya nasıl ikna edilecekti?? Esas sorun buydu.. Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı..

KUKLA DİKTATÖR HİTLER’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE 2.DÜNYA SAVAŞI
Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demorolize bir biçimde çıkmıştı..Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti..Ve tüm bunlara ilave olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı…Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85′i Rotschild ailesine ait olduğundan
Almanya sadece yahudi Rotschild ailesine borçluydu..Rotschıld ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu..Rotschıld ailesi enkaz halindeki Almanya’ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar borcu ödeyemeyeceklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı..

Aslında bu durum sonun başlangıcıydı. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivrilerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi?? Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi..

Ancak onlar intikam için plan yapmadan Rotschild ailesi onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile. Bu plana göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa’da esecek ve yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı..Bu planın ilk parçası Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya’nın hızla silahlanmasının sağlanmasıydı..Almanya yıllar boyu A’dan Z’ye her konuda finanse edilmiş, 2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir. Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya’nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir..İtalya ise Almanya’da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussoloni gelmiştir.. Mussoloni’nin iktidara gelmesi Rotschild ailesinin bir planı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rotschıld ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü.. Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur..Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef yahudilerdir..Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir..Savaştan önce yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir. Zengin olan yahudiler bir yolunu bulup Almanya’yı terk etseler de fakir olan zararsız yahudiler bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı ..

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı..Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekatı başlamıştı..Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur.. Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur..İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır..

Yahudiler bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır..Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanına kusmuşlardır.. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir.. Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç yahudi bırakılmamıştır.

Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta atledilenlerin sadece %15′in yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır..

Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu Çingene ve Polonyalılardı..Geriye kalan zengin yahudiler Rotscild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika’ya değil İsrail’e kaçırılmışlardır. İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah’ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi.. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir. Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve yahudiler İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Yani Rotschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir..Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi kendilerine göre Tanrı’ya olan sözünü yerine getirmişlerdir..

BAŞKAN KENNEDY’NİN ORTADAN KALDIRILMASI
2.Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devletinde her şey 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy’nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir.. Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk Katolik kişiydi.. Kennedy’den önce Amerika’da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır.. John F Kennedy’nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmış olan Katolik bir büyükelçiydi.. Ne babası, ne de başkan Kennedy yahudilerle iyi geçinemiyorlardı. Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra’da Yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır.. Kennedy de Amerika’da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild’in kendisine yapmış olduğu ”başkan seçildiğinde orta doğuda İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını belirtmiştir..” Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirttirmiştir..Kennedy İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı. Kennedy’e göre lobilerin Amerika’daki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi..

KENNEDY İLE İSRAİL BAŞKANI BEN GURİON’UN NÜKLLEER KAVGASI
İsrail kurulduğu günden beri orta doğuda hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir..Bu yüzden İsrail Devleti orta doğuda hızlı bir ”nükleer silahlanma programı” izlemeye başlamıştır.. İsrail’in Dimona çölünde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi özellikle başkan Kennedy’i anormal derecede rahatsız etmiştir.. İsrail’in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır.. Kennedy, Ben Gurıon’a yazdığı sert bir uyarı mektubunda ”İsrail’in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını belirtmiştir”..Ben Gurıon’da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy’e ”genç adam” diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur.. Bu mektuplaşmalar iyice çığırından çıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür.. Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurıon istifa etmiştir..Ünlü yahudi politikacı Henry Kissenger ”İsrail’in nükleer programına son vermesi İsrail’e büyük zarar verir” diyerek Kennedy’i ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır..

Kennedy bununla da yetinmemiş 4 Haziran 1963′te Amerikan temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rotshild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası’na vermiş ve ”bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu” belirterek kendi sonunu hazırlamıştır.. Federal Reserve Bank ve dolar İsrail’in en büyük gelir kaynağıdır tabiri caizse şah damarıdır..Kennedy, doları basma yetkisini Federal Reserve Bank’ın elinden alarak adeta İsrail’in şah damarını kesmiştir..Neticede İsrail için Kennedy’nin etkisiz hale getirilmesi farz olmuştur..Kennedy’nin seçimleri kaybetmesini beklemek boş bir umuttu çünkü Kennedy halktan büyük destek görüyordu..

Kennedy’e seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi.. Üstelik Kennedy’nin kardeşi de gelecek vaat eden bir politikacıydı..Dünyada hiçbir aile böylesine politik bir gücü elinde tutmayı başaramamıştı..Tek bir çare gözüküyordu..O da suikasttı.. Kennedy bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı getirilecekti.. Kennedy’nin yardımcısı Lyndon Johnson’dı.. Johnson tam bir İsrail taraftarıydı..Kendi politik hırsları yüzünden İsrail’e gözünü kırpmadan yardım edebilirdi..Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu, söylentilere göre Kennedy kendisini kovmaya çalışıyordu..

İsrail Kennedy yok etmek için suikast kararı alır ve kararı Amerikan derin devleti için derin bağlantılarını kullanarak çok gizli bir biçimde uygulamaya koyar.. Kennedy’i öldürmek için en uygun ortam seçim kampanyaları için geleceği Dallas’tır. Dallas’ta her zamanki gibi üstü açık araba ile halkı selamlayacak olan Kennedy’i korumakla görevli CIA ajanları özel olarak ayarlanacak ve başkanın güvenliği sabote edilecekti..Böylece suikast çetesi Kennedy’i rahatlıkla öldürebilecekti.. Suikast çetesi için değişik rivayetler vardır. Kimileri Kennedy’i Fransız suikast çetesinin öldürdüğünü,kimileri ise Kübalı sürgünlerin öldürdüğünü iddia eder ancak kesin olan bir şey var ki Kennedy’i öldürenler çok profesyonel ve acımasız keskin nişancılar(sniper)’lardan oluşan bir suikast timidir.. Kennedy Dallas’ı ziyaret etmeden önce akşam yani 21 Kasım 1963 akşamı Dallas’ta gökten boşalırcasına yağmur yağmıştır.. Ancak şehir halkı buna rağmen başkanı en iyi şekilde karşılamak için elinden geleni yapmıştır.. 22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C’den Air Force One uçağı ile Dallas’a gelen başkan Kennedy ve eşi, sabah 9′ta şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü açık bir limuzine binerek halkı selamlamaya başlamışlardır.. Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve vali Connaly vardır..Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy’nin arabası Kortejle birlikte Elm caddesinden Houston’a doğru beklenmedik bir dönüş yapar.. O sırada silah sesleri yükselmeye başlar.. Polisler telsizle anons etmeye başlar..”Korteje ateş ediyorlar yere yatın” diye..Tam 6 el silah sesi duyulur..Birinci mermi arabayı komple ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şöförünün kulağını parçalar..İkinci mermi Kennedy’i tam omzundan vurur..Üçüncü mermi Kennedy’i ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly’i omzundan vurur..Dördüncü mermi Kennedy’i boynundan vurur,aynı mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly’i sırtından vurur.. Beşinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar..ve Altıncı mermi…Altıncı mermi başkan Kennedy’i tam kafasından vurur..Başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz.. Suikastten sonra yapılan araştırmalarda Kennedy’i sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald’ın vurduğu iddia edilir.. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald’ın tek katil olduğu görüşüne verilir..İddialara göre Oswald Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı Manlicher Caracano marka keskin nişancı tüfeği ile başkan Kennedy’i ve Vali Connaly’i altı kez vurarak başkanı öldürmeyi başarmıştır.. Sözde suikastçi Lee Harvey Oswald’ın vurduğu başkan Kennedy feci şekilde can vermiş ve Lee Harvey Oswald apar topar hapsi boylamıştır.. Ortadaki deliller birden çok keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen İsrail denetimindeki Amerikan derin devleti suçu Lee Harvey Oswald’ın üzerineatarak delilleri bir bir yok etmiştir. Suikastı gören 57 kişi ya bir kaza ile yada intihar ile ölü bulunmuştur..

Lee Hervey Oswald ise suikasttan iki gün sonra mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında yahudi bir bar işletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür..Bu Amerikan milliyetçisi yahudi,Lee Harvey Oswald’ı öldürmesinin nedenini ise ”komünistlerden Amerika’nın aldığı intikam” olarak yorumlamıştır..

Birden çok keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy’nin, otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdi.. Ailesi Kennedy’nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçıların bulunmasını istediğinde ise Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir..Kennedy apar topar gömülerek konu ört pas edilmiştir..

Başkan Kennedy’nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür…

KENNEDY SUİKASTİNİN SONUÇLARI
Kennedy’nin kapattığı İsrail Dimona çölündeki nükleer santrali tekrar açılmış ve İsrail nükleer silah üretimine eskisi gibi iyice hız vermiştir..

Federal Reserve Bank’ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan başkan Kennedy’nin çıkarttığı 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi tekrar Rotschıld ailesine ait olan Federal Reserve Bank’a verilmiştir..

II.Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politka izleyen Amerika devleti özellikle Kennedy suikastından sonra soğuk savaş sürecini de aşlatmıştır..Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir..Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti adeta bir sidik yarışına dönmüştür..

Amerika tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam’a
saldırmıştır..Vietnam’da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur..
Amerika’da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur..Amerika İsrail devletinin yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır..En basitinden örnek vermek gerekirse İsrail devletinin çok gizlice yürüttüğü ”Samuel Vanunu’yu kaçırma operasyonu” na istemeden şahit olan bir Amerikan Firkateynindeki 23 deniz piyadesi İsrail hücum botları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür..Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür..Olayın basına sızmasına izin verilmemiş ve yahudilerin kontrolündeki Amerikan basını konuyu haber bile yapmamıştır..

CIA tüm dünyada ”komünizmle mücadele” doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut’taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde!! komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir..

Bu bağlamda Türkiye’deki sağ-sol çatışmaları,siyasi amaçlar için işlenen
cinayetler,katliamlar,terörist eylemler,Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi hep Gladıo’nun eserleridir.. Gladıo ordularının kurulması ne tesadüfse Kennedy suikastinden hemen sonraya denk gelir..

Amerika’nın büyük ortadoğu projesi başlamıştır..Büyük Ortadoğu Projesinin diğer adı ise Büyük İsrail Devleti projesidir.. Kennedy suikastinden sonra Büyük İsrail Devleti Projesine hız verilmiştir. Büyük İsrail Devleti Tevrat’ta Tanrı Yehova’nın yahudilere vaat ettiği topraklardan oluşmaktadır. 11 Eylül2001 saldırıları, Münih’teki eylemler ve daha birçok terörist eylem aslında Büyük İsrail Devleti projesinin bir parçasından başka bir şey değildir..

Bazı arkadaşlar Büyük Ortadoğu projesini sanki yeni bir şeymiş gibi algılıyorlar. Bu arkadaşlar kitap falan pek okumadıkları için ne duysalar ona inanıyorlar. Büyük Ortadoğu projesi yeni bir şey değil. Yüzyıllardır var olan bir proje…Osmanlıların yıkılması,Arapların parçalanarak bir sürü ülkeye bölünmesi,Türkiye’deki terör eylemleri, istikrarsızlık ve Irak, İran gibi ülkelerin periyodik olarak neredeyse her 10 yılda bir sorun çıkarması rastlantı olmasa gerek !!


kaynak: http://www.turkishnews.com/tr/content/2009/02/24/dunyayi-yoneten-aile-rotschild-ailesi/

26 Ağustos 2014 Salı

Faşizm günlerinde esas suç cezadır…



Faşizm günlerinde esas suç cezadır…
Faşizme dair

“adam bağırıyor:
daha derin kazın toprağı!
siz ötekiler,

şarkı söyleyip dans edin…
-tutup palaskasındaki demiri savuruyor havada,
gözlerimin rengi mavi..-
sizler daha derine sokun kürekleri,
ötekiler devam edin
çalmaya ve dansa…”
Paul Celan, yirmi iki yaşında düştüğü ölüm kampında yaşadığı on sekiz ayı “Ölüm Fügü– Todesfuge” adlı ölümsüz şiirinde böyle özetliyor. Naziler akşam karanlığında Yahudi esirlere, kafalarına bir kurşun sıkıp öldürmeden önce kendi mezarlarını kazdırırken diğer Yahudilere de keman çaldırıyorlar, ölüm çukurlarının etrafında.

Yeryüzünün en büyük suçu ve diğer tüm suçların kaynağı faşizmdir. Suç ve ceza kavramları genel itibariyle sadece ezilenlerin ve güçsüzlerin üzerinde vücut bulur ve yargı mekanizması hemen her zaman ters orantılı bir şekilde işler. Özelde ise insan doğası inanılmaz bir şekilde suça mütemayildir ve zaten koşullar, istese de bir insanın suç işlemeden yaşamasına olanak veremeyecek kadar kötücül bir şekilde belirlenmiştir egemen sınıflar tarafından.

Buradan bakıldığında “Suç” haktır ve asıl suç olan “Ceza” dır.

Böylesine vahşi koşullar altında açlığa, yoksulluğa ve her türlü maddi manevi insani gereksinimden yoksunluğa mahkûm edilmiş bireylerin ya da toplumların, tırnak içinde “Suç” işlememeleri ve ucuz bir tevekkülle, kaderleri zannettikleri sömürü çarkına teslim olmaları asıl erdemsizliktir.

Her ne kadar ilk anda güdük bir şekilde politik çağrışımlar yapıyor olsa da, yaşamlarımızı iğdiş eden varoluş şeklinin bizatihi kendisidir faşizm. İçine doğduğumuz ailedeki ve sosyo-ekonomik ortamdaki hiyerarşik yapılanmadan, sahip olduğumuz cinsiyetten, otomatikman mensubu olmak zorunda kaldığımız dinden ve çoğu zaman hiç okumadan ezbere ya da zorunluluktan edindiğimiz politik dünya görüşümüzden tutun da, devam etmek zorunda kaldığımız ilkel eğitim sürecine varana kadar, bizi dünyaya geldiğimiz andan itibaren çürütmeye ve deforme etmeye kurgulanmış şeydir faşizm. Faşizmin başlıca figürleri kapital sahipleri, yönetenler ya da gözü dönmüş komutanlar değil, sözde yetişkin olduklarında çocukluk düşlerini ve kendi gördükleri baskıları unutan ebeveynler, acı çekmiş kadınların-annelerin yaşamdan intikam nesnesi olarak biledikleri ve büyüdüklerinde Kaosun Kutsal Kitabı isimli muhteşem kitabın yazarı Albert Caraco’nun dediği gibi “kralın evdeki izdüşümü” olan kocalar-babalardır; körbağırsaklarıyla yer değiştirmiş beyinlerindeki olmayan bilgileri bize dikte eden öğretmenlerdir; sonra sistemdir.

Faşizm bir ideoloji değildir, faşizm yaşamın kendisidir.

Celan’ın Nazilerin toplama kamplarında yaptıkları işkenceleri tasvir ettiği şiiri iliklerimizi donduruyor, döneme ait fotoğrafları gördüğümüzde tüylerimiz ürperiyor. Oysa işkence kesintisiz sürüyor, her yerde, yaşamamızın her anında.. Nereye başımızı çevirsek Nazilerimizle karşılaşıyoruz, salyalı ağızlarıyla bağırarak bize bir şeyleri dikte eden, dayatan Nazilerimizle.. Üstelik, bunları yüzümüzde kocaman bir minnettarlık gülüşüyle yapmamızı bekliyorlar.. Babadan kaçsak kocaya, kocadan kaçsak ikiyüzlü ahlâk bekçisi ahlâksız topluma, ailemizden kaçsak çürümüş eğitim mekanizmasına, okuldan kaçsak sömürüye, sömürüden kaçsak sisteme, sistemden kaçsak sözde devrimcilere, onlardan kaçsak hiçliğe tosluyoruz; hepsi ellerinde filistin askısıyla ve içindekiyle zafer sarhoşu olduktan sonra boşunu münasip bir yerimize monte edecekleri şampanya şişeleriyle bekliyor sırasını…

Dünya, etrafındaki oluklardan nehirlerce kan ve gözyaşı akan devasa bir işkence tezgâhından ibaret adeta… insanlarsa sadece ve sadece ikiye ayrılıyor: cellatlar ve kurbanlar… yer değiştirmeleri an meselesi olan…

Durumumuzun ayırdında olmadan, önce varoluşumuzu bu iliklerimize kadar işlemiş suçtan arındırmadan sürüler halinde yaşadığımız primitif hayattan bir ideal, mutluluk kırıntısı ya da gelecek güzel günler beklemek ne kadar anlamlı olabilir? İnsan, doğanın down sendromlu genetik artığıdır; üstelik kendisini inanılmaz bir aymazlıkla her şeyin üzerinde ve sahibi zanneden kokuşmuş bir artık…
.
Rabia Mine (mineliada@hotmail.com)
Dünyalılar

http://dunyalilar.org/fasizm-gunlerinde-esas-suc-cezadir.html

19 Ağustos 2014 Salı

İNTERNET ÇILGINLIĞI VE YABANCILAŞMA


İNTERNET ÇILGINLIĞI VE YABANCILAŞMA

Ahmet Meliksah

Modern çağın en önemli kazanımlarından biri olan internet, hayatımızda sahip olduğu konumu gün geçtikçe daha da güçlendiriyor. Fiyatların düşmesi ve ekonomik kullanım paketlerinin servise sunulması sonucu  her eve girmeye aday olan internet, birkaç yıl önce olduğunun aksine lüks olmaktan tamamıyla çıkış durumda. Herkesin “kartında” internet ve e-posta adresleri var artık. Mağazaların ve ticari araçların üzerinde artık internet sitelerinin reklamı yapılıyor. Eşe, dosta, markete, okula, kitapçıya artık e-posta ile ulaşılabiliyor. Msn’de sesli ve görüntülü “çet” yapılabiliyor, öyle ki, neredeyse telefonların bile papucu dama atılacak. Postaneye ve telefon kulübesine gitmeyi zaten çoktan bırakmış olan modern insan, küreselleşme fantezisi ile dünyayı “küçük bir köye” dönüştürdü bile… 

Sadece iletişim mi, forumlarda filmler, müzikler, resimler, elektronik kitaplar paylaşılıyor. Her tarafta internet konuşuluyor, kaçırılan dizilerin eski bölümleri Youtube’dan izleniyor. Hiçbir zaman okunmayacak olan e-kitap ve hiçbir zaman dinlenmeyecek olan mp3 koleksiyonları yapılıyor, üç boyutlu oyunlarla fantastik eğilimler tatmin ediliyor. Kitap almak için kütüphaneye ya da kitapçıya gidilmiyor. Müzik marketler sinek avlıyor. Eskiden film kiralanırdı, artık internetten indiriliyor. Kitaba, kasete, cdye, tabloya dokunulmuyor artık, hepsi bilgisayar ekranından seyrediliyor, dinleniyor. Gazete almak için gazete bayiine gitmek ise, internetle henüz tanışamamış olan küçük ve gelenekçi azınlığın talihsizliği… 

Uçsuz bucaksız bir veri evreni haline gelen internetten alışveriş de yapılıyor. Kredi kartı numarası giriliyor, hoop, siparişler kısa bir süre içinde kapıda beliriyor. Araba, ev, dükkan, arazi kiralanıyor, satın alınıyor, satılıyor. Rezervasyonlar yapılıyor. Kız-erkek arkadaşlar bulunuyor. İşin kötüsü, ülkemizde henüz yirmi yıllık bir geçmişi bile bulunmayan internet, gün geçtikçe çılgın bir virüs gibi yayılıyor. Girilmemiş kalelere giriyor, istila etmek için yeni kaleler inşa ediyor, burçlara bayrak dikiyor ve katıyla çarpılan mutlu bir sayı gibi enleniyor ve boylanıyor. İnternet şirketleri sağ olsun, kıyasıya bir rekabetle, her an müşterilerine daha ucuz ve hızlı internet hizmeti sunabilmek için formüller üretiyorlar, yol kenarlarında ve sokaklarda, insanları evlerine internet almaya ikna ediyorlar.

İnternet su gibi akıyor, şimşek gibi çakıyor… İnsan internetin derinliklerine battıkça batıyor. Artık yalnızlık sendromları yok, internete giriliyor ve sanal arkadaşlarla msn’de stres atılıyor. Webcam’lerle hattın ucundakine gülücükler yollanıyor, “dostum, üzülmek için neden yok,” mesajları yazılıyor. Ücretsiz msn ifadeleri ile komiklikler yapılıyor. Modern insan bilgisayar başındaki rahat koltuğuna gömüldükçe gömülüyor ve bisküvi ile kola tüketip duruyor. Akşamüzeri arkadaşlarla buluşmaya gerek olmuyor, çünkü arkadaşlar da bilgisayar başında oluyor. Arkadaşlara şarkılar ve resimler yollanıyor. Anlamlı slayt gösterileri “forward” ediliyor ve “bunu doksan kişiye gönderenin ilk dileği yerine gelecek, inanmıyorsan dene de gör,” notu ekleniyor. 

İnternet, insanı hızla sanal bir dünyanın parçası yapmakla meşgul… Yalnızlıklar, o mutlu “kendini bulma” fırsatları, sanal kalabalıklar tarafından yok ediliyor. İnsan kendine yabancılaşıyor. Duygularına ve duyularına yabancılaşıyor. Arsız bir röntgenci gibi insanı gözleyen web kameraları, insanların yatak odalarını bile dünyaya taşıyabiliyor. Sanal fanteziler insanı yeni ve keşfedilmemiş psikolojik baskılara maruz bırakıyor ve henüz çaresi bulunamamış hastalıkların pençesine sürüklüyor. Görüntülerle yaşıyor artık insan, üç boyutlu madde taklitleriyle avunuyor. Dokunma duyusunu kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya, klavyeden başka bir şeyi hissedemiyor. Elektrikler gitmeye, ekran kararmaya-görsün, sanal gerçeklikten kopan insan sanal bir mutsuzluğun kucağında buluyor kendini… Gerçi şarjlı pilleri ile uzun süre yaşayabilen “laptoplar” da var artık ya; olsun ama, yine de teknoloji bu, bazen ekran kartı yanabiliyor ya da bilgisayar bir virüs tarafından göçertilebiliyor. Aslında benim korktuğum şey, elektriklerin gitmesi ya da şarjın bitmesi değil: bilgisayarlara bulaşan ve makinenin işlem yapma özelliğini baltalayan virüslerin bir gün insana bulaşabileceği düşüncesi ürkütüyor beni… Allah korusun, ya tuşlara basamazsak!

http://www.hafif.org/

17 Ağustos 2014 Pazar


hâla kanaması nedendir faşizmin göğsünde 
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının 
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen 
ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın 
deniz'i düşün anne 
her mayıs şafağında uzun 
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
.
Nevzat ÇELİK  

(Şafak Türküsü'şiirindennden..)

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Ahmed ARİF - Uy Havar



Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla


.
Ahmet ARİF - Uy Havar