28 Ağustos 2015 Cuma

Bilgesu Erenus / Narçiçeklerinin nedeni



Toplumumuz neden hastalıklı bir nar çiçeği ağacına dönüştü?  
Açtığı bunca çiçeğe karşın neden yoksulluğu yok eden bir meyve veremiyor? 
Demir parmaklıklı kapının yanı başındaki nar ağacının, dünü, bugünü ve yarını? 
Yalnız maden işçileri değil, hepimiz sürekli göçen bir ocağın altındayız. 
El emeğimiz, göz nurumuz, çor çocuğumuz, sanatımız, doğamız, bilimimiz, ,
türkümüz, ahlakımız, dayanışma duygumuz ve hele hele karşılıklı canlara mal olan kardeşliğimiz, 
hep birlikte yerin yüzlerce metre derininde değilsek bile, bin dokuz yüz seksenden bu yana 
tam otuz yıl yerin altında kurtarılmayı bekliyoruz.

Bilgesu Erenus / Narçiçeklerinin nedeni

27 Ağustos 2015 Perşembe

Turgut UYAR / YALAĞUZ



Bektaş yüce dağ başında -yalağuz-du.
Bektaş zaten doğduğundan beri -yalağuz-du...
Bir sopa, üç beş koyun, bir köpek,
Bulutların içinde kendi kendine -yalağuz-du...

Mintanı ile yalnızdı, çarığı ile yalnızdı,
Bilinmez düşünceleri, Tanrısı ile yalnızdı...
Köyde, şehirde, kasabada, dağda
Beş on kelimesi, diliyle.
Yalnız insanların o garip haliyle;
Yalnızdı Bektaş, yapayalnızdı..

Bektaş mayıs böceği kadar yalnızdı,
Esaretinde hürriyetinde sevdasında,
Üç yaşında da yalnızdı, on beşte de, seksende de,
Yağmurların altında, bulakların kenarında.
Türküsünde, koşmasında, şarkısında,
Tamamda da, noksanda da,
Papatya gibi yalnızdı, kuşyemi gibi yalnızdı.
. . . . . . .
İğneden ipliğe işte Bektaş, yapayalağuzdu...

Turgut UYAR / YALAĞUZ

10 Ağustos 2015 Pazartesi




Mermerlerin üstüne kazınacak
Sözler söylemediler bu dünyada.
Yüzleri bir ressama poz vermeye de uygun değildir
Çünkü değişir, acıdan sevince
Umuttan düş kırıklığına ikide bir.

Adlarını da aklında tutmaya çalışma.
Kahpece öldürüldüler, dersin
Çok severlerdi bu ülkeyi...
Böyle söylersin.Bir gün sonra olursa.

Ahmet Erhan
(Alacakaranlıktaki Ülke, sayfa 27)

"Biz kaçınılmaz olanız. 

Biz sizin endüstriyel ve sosyal hatalarınızın sonucuyuz. 

Biz sizin yarattığınız toplumdan çıktık. 

Biz devrin başarılı başarısızlıklarıyız, bu rezil medeniyetin belalarıyız. 

Bizler, ahlaksız sosyal seçimin yaratıklarıyız. Biz güçlüler ile karşılaştık. 

Sadece güçlü olanlarımız dayanabildi.

Biz, uygun olanların hayata devam edeceklerine inanıyoruz. 

Siz, maaşlı kölelerinizi kirliliğin içinde ezerek hayatınızı devam ettirdiniz. 

Sizin hâkimiyetinizdeki savaşın kaptanları, kanlı büyük vurgunlarını işçilerinizi köpekler gibi vurarak yaptılar. Böylelikle ayakta kalabildiniz.

Sonuçtan şikâyet etmiyoruz, doğruluğunu kabul ediyoruz ve biz de aynı doğa kanunu içindeyiz. 

Ama şimdi bir soru ortaya çıkıyor; varolan sosyal çevrede hangimiz hayata devam etmeliyiz?"


Jack London

Rıfat ILGAZ - Defneler Ölmez



DEFNELER ÖLMEZ Şimdi Üç Ulu adam bizim de umduğumuz o aydınlık dünyada bir araya geldiler.
Rıfat Ilgaz ,Fikret Otyam, Kemal Bayram Çukurkavaklı.Üç mualif adam .
Kimilerine göre sivri dilli. Kimilerine göre de onurlu ve boyun eğmez.
Bize bu dünyada nasıl yaşanacağını öğrettiler.Fikret Abi de bu gün fırçasını ,kalemini toparladı kalktı göç eyledi . 
Şimdi üçü de bir arada .Neler konuşuyorlar acaba.Yaşarken kimliklerini satanlardan mı söz ediyorlar ? 
Yoksa kimim şerefli kimim şerefsiz olduğundan mı ? belki de hiç önemsemiyorlar ve onlar bu şiiri birlikte söylüyorlar

DEFNELER ÖLMEZ
Bir mevsim var ki üşütür yeşilliğimi
Ben geceyle gündüzü bilirim yılları değil.
Ölümsüzlüğü getirdim kıyılarınıza
Düşlerimde hep uzak denizler... Kıyılar...
Gidemem, bağlıyım toprağıma.

Dalımla yaprağımla, ben
Bir savaş simgesiyim oysa
İnsan kardeşlerimin gözünde!
Utkular düşleyen başlar için
Bir çelenk!

Savaşlar, soykırımlar gördük,
İskenderler, Sezarlar,
Ne atlar kaldı onlardan, ne meydanlar...
Gittiler, yıkılıp birer birer,
Biz kaldık.
En kıraç topraklarda tutunduk,
Biz defneler.

Dal kırılır, yaprak dökülür
Ölür mü acılara katlanmasını bilenler,
Direnenler tüm kırımlara karşı...
Ölmez sevgiden yana olanlar
Defneler ölmez!

Rıfat Ilgaz 

Ataol BEHRAMOĞLU / Ne Yağmur Ne Şiirler



Darağacından Notlar'ı okudun mu? 
Sevgilim 
Seni 
Öpüyorum.

sevgilim, binlerce kilometreye 
yayılan kalbim 
ve gözyaşlarım 
ve her şeye 
yetişme duygusu. 
bütün romanları 
yutarak 
bütün aşkları 
yaşayarak 
ve çağdaş ve sarsak 
kalbimi 
avutamaz 
ne yağmur...
ne şiirler...

Ataol BEHRAMOĞLU  / Ne Yağmur Ne Şiirler

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Simon Rodriguez Simon Bolivar hükümeti eğitim bakanı (yıl 1826)







































"Bizim amacımız düşünmeyi öğretmektir. 
Belletmek, eğitmek değildir. Belletirseniz bilen kişiler yaratırsınız, 
düşündürürseniz yapan kişiler… 
Anlaşılmamış şeyleri ezberden okutmak papağan yaratmak demektir. 
Hiçbir suretle hiçbir çocuğa ‘neden’ diye sormadan herhangi bir şey yapmasını buyurmayın. 
Çocuğa meraklı olup soru sormayı öğretin ki aldığı buyrukların nedenini sora sora, mantık ve akıla boyun eğmeyi öğrensin, 
sığ kimseler ve aptal kişiler gibi geleneklere boyun eğmeyi değil. 
Bilgisiz insanı herkes aldatabilir. 
Yok-yoksul olanı herkes satın alabilir."

Simon Rodriguez
Simon Bolivar hükümeti eğitim bakanı (yıl 1826)

2 Ağustos 2015 Pazar












(..)
Dünyanın cesur ulusları yoktu, cesur insanları vardı.
Onlar, aşkın ve hayatın havarileri, büyük serüvencilerdi.
Onlar, bu ihtiyar cadının maskesini parçalamak ve
yeryüzü denilen cenneti bize sunmak istediler. Bütün
ömürleri bu kavgayla geçti. Ne adları vardı onların, ne
ulusları, ne dinleri ne de anıtları.
Ama biz onlar için ölüm fermanları hazırlayıp görkemli mangalar kurduk.
Savaşlar açtık peşpeşe. Kentleri ele geçirip vahşi bir hayvan gibi avladık.
Nerde görülseler kurşuna dizdik ve süslü kemerler yaptık onların kafa derilerinden. Biz cellattık ve tarih suratımıza tükürürken,
bir kez bile bağışlanmayı istemedi onlar..


Derler ki, son büyük serüvenci yaralıdır hâlâ...

Ahmet Telli / Soluk Soluğa