16 Aralık 2014 Salı

Tiranlar ve Saraylar



Tiranlar ve Saraylar 
12 KASIM 2014 HACI ANIL
Askeri güçleri de arkasında alarak kendi tiranlıklarını kurup, yoksul halkın elinde avucunda ne varsa gasp ettiler. Gasp ettikleriyle de saraylar yaptılar. Yani nemrutların o şatafatlı kulesinin, firavunların devasa piramitlerinin gizinde mazlumların acıları vardır.
.
Sınıflı toplumların ortaya çıkışına borçludur varlıklarını saraylar ve tiranlar..
Avcı toplayıcı bir toplum olan ilkel komünal dönemde ne tiran vardı, ne de saray. Çünkü erkeklerin avcı, kadınların ise toplayıcı olduğu ancak ihtiyacını zar zor karşıladığı bu çağda doğal olarak her şey eşit paylaşılırdı. Ne zaman ki insanlık geliştirdiği alet edevatla tükettiğinden fazlasını üretmeye başladı, işte bundan sonra tüketilenden arta kalan fazlalığa birileri çalmak için göz dikmeye başladı.
.
Bu hırsızların isimleri tarihi dönemlere göre kimi zaman şah oldu, kimi zaman padişah, kimi zaman kral. Askeri güçleri de arkasında alarak kendi tiranlıklarını kurup, yoksul halkın elinde avucunda ne varsa gasp ettiler. Gasp ettikleriyle de saraylar yaptılar. Yani nemrutların o şatafatlı kulesinin, firavunların devasa piramitlerinin gizinde mazlumların acıları vardır.
.
İşte bu yüzden mazlumların belleklerinde binyıllardır hep bir kötülük işareti ve vasfı olarak nakşedilmiştir isimleri. “Nemrut surat” ile tepeden tırnağa kötülük kuşanmış kişilikler tasvir edilirken, zorbalığın adı ise “firavunluk” olarak anlamını bulmuştur halkların belleklerinde. Nemrut deyince devasa Babil kulesi ya da Babil’in üzüm bağları, firavun deyince piramitler gelmemesinin nedeni de budur.
Devasa sarayları yapmak için dizginsiz bir sömürü gerekir ve bu dizginsiz sömürüye karşı gelen halkı ancak tiranlıklar dizginleyebilir. Bu yüzden tiranlar tiranlıklarını, uyguladıkları baskı ve katliamlardan almışlardır.
.
Sümerlerde Nemrut, Mısır’da Firavun
.
…ve bütün dünyanın sözü bir, dili birdi. Şarktan göçtükleri zaman Sinear (Sümer) diyarında bir ova buldular, orada oturdular. Birbirlerine ‘gelin kerpiç yapalım, onları iyice pişirelim. Onların taş yerine kerpiçleri, harç yerine ziftleri vardı. Yeryüzünde dağılmayalım diye kendimize bir şehir, başı göğe erişecek bir kule yapalım’ dediler. Ve ademoğullarının yapmakta olduğu şehri ve kuleyi görmek için Rab indi. Onlar bir kavm, hepsinin tek dili var. Gelin inelim, birbirlerinin dilini anlamasınlar diye onların dilini karıştıralım. Rab onları oradan dağıttı ve şehri bina etmeyi bıraktılar. Bundan dolayı onun adına Babil dendi.
.
Tevrat’ta böyle anlatılır Babil Kulesi’nin yapılış amacı ve tanrının gazabıyla nasıl yıkıldığı. Rivayetlere göre Nemrut, Hz. İbrahim’in tanrısını görmek ve onunla yarış etmek için o devasa Babil Kulesi’ni yaptırmıştır.
.
O döneme ilişkin kaynaklara baktığımızda tanrının bile öfkesini çeken şeyin sadece tanrı ile girilen rekabet olmadığını; zenginliğin, şatafatın ve bunun getirdiği zalimleşmenin de bunda rol oynadığını görebiliriz.
.
Sümer Kralı Nemrut zenginliği, mülkü ve şatafatlı yaşamıyla nam salmış biridir. Kölecilik dönemine denk gelen yaşamı bitmez tükenmez iki zenginliği birleştirmiştir. Bu zenginlikler verimli Mezopotamya toprağı ve sınırsız sömürüye açık köle emeğidir. Nemrut’un zenginliğinin sırrı burada gizlidir. İhtişam mı gaddarlığı yaratır, gaddarlık mı ihtişamı yaratır tartışılır, ama kesin olan her ikisinin birbirini beslediğidir; biri olmadan diğerinin olmayacağı gerçeğidir.
.
Nemrut, bu zenginlik ve sömürü içinde kendini tanrı mertebesine çıkaran tiranlardan biridir. Tüm zenginlikleri elinde toplamış biri olarak, yoksul bıraktığı köylülerin bir kap yemek, kışı geçirecek kadar tahıl için sarayının kapısında yalvar yakar olmasına sebep olan bir sistemin tanrısıdır. Köleleri dışında yoksul köylülerden dahi kimin aç kalıp kalmayacağına ve hatta kimin yaşayıp yaşamayacağına karar veren bir zulüm sisteminin yarattığı canavardır. Güç ve zenginlik bu canavardan bir tanrı yaratmıştır.
.
Mısır’da firavun ve köle cesetleri üzerinden yükselen piramitler
.
Mısır piramitlerinin yüzyıllardır nasıl yapıldığını, o devasa kayaların nasıl şekil verilip taşındığını tartışır durur tarihçiler. Oysa meselenin özü çok basittir. Mısır’da kölelerin çokluğu ve bu kölelerin hayatlarının ucuzluğu düşünüldüğünde, o devasa kayaların nasıl taşındığının gizi de ortaya çıkar.
.
M.Ö. 2550’li yıllara denk gelen bir tarihten bahsediyoruz. Bu tarihlerde böylesi devasa bir yapının tamamlanışının 14 ilâ 20 yıl sürdüğü sanılmaktadır. Yapımında ağırlıkla köleler kullanılmıştır. Toplam ikiyüzbin kölenin çalıştırıldığı varsayılmaktadır. Büyük piramidin yapımında ağırlığı 2,5 ton olan 3 milyon kaya kullanılmıştır. 1
.
Yönetim biçim ve despotluğu Nemrut’tan geri kalmayan firavunlar, öldükten sonra bile ayrıcalıklı gömülmek için bu devasa piramitleri yaptırmışlardır. Yapımı sürecinde kaç insanın ölümüne neden oldukları ise hâlâ bir sırdır. Ancak mezarlıklardaki cesetler incelendiğinde omurgalarına büyük yükler bindiği ortaya çıkmıştır.
.
Yedi kapılı Teb şehrini kuran kim?
Kitaplar yalnız kralların adını yazar.
Yoksa kayaları taşıyan krallar mı?
Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,
kim yapmış Babil’i her seferinde?
Yapı işçileri hangi evinde oturmuşlar
altınlar içinde yüzen Lima’nın?
Ne oldular dersin duvarcılar Çin Seddi bitince? 2
.
Mısır piramitlerini yoksul halkın hem parasıyla hem de emeğiyle yaptırdıkları halde firavunlar, tanrının yeryüzündeki temsilcileri olarak kendilerini kabul ettirmeye çalışırlar. Bunu yaptıran, ellerinde topladıkları güçtür. Firavun aynı zamanda hem tanrıdır hem de hukuk sisteminin başıdır; yasa çıkaran ve adalet dağıtan kişi konumundadırlar. Tüm despotluklarını meşrulaştırmak ve kendilerine kutsiyet atfetmek için tanrısal bir güç ya da tanrının temsilcisi olarak tanımlamışlardır.
.
Her ne kadar Herodot “Mısır, Nil’in bir armağanıdır,” dese de, yaratılan bu medeniyetin ve zenginliğin temelinde sömürü çarkı yatmaktadır. Güçlü ordusu ve halkı soyan maliyesi firavunların en büyük dayanağıdır. Bu dayanak ile talan seferleri yaptıkları gibi kendi halkını iliklerine kadar sömürme olanağı yakalamaktadırlar. Sömürü ve despotluklarını perdelemek için de kendilerini kutsallık mertebesinde göstermektedirler.
.
Ancak ne kutsallık zırhı ne de despotlukları halkın başkaldırısının önüne geçemez.
.
“Bir bilgenin uyarısı, köylülerin, zanaatçıların ve kölelerin, bütün Mısır’ı saran kitle halindeki bir başkaldırısından bahseder. Başkaldıranlar, hiçbir şeyleri olmayan sefil insanlardır; hükümdarları esir alır, zenginleri kaşanelerinden kovar; firavunların mumyalarını mezarlarından fırlatır atar, tapınakları işgal eder ve ayinlere son verirler. Hükümdarın, senyörlerin ve ruhban zümrenin ambarlarını ele geçirip içlerindeki bütün buğdayları ulusal mülkiyete tabi olarak ilan ederler.” 3
.
Her saray yoksulunu, her tiran da isyancısını yarattır
.
Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün zulüm biter.
menekşeler de açılır üstümüzde
leylaklar da güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler…
.
Devrimci ozan Adnan Yücel’in muştuladığı gibidir sarayların ve saltanatların sonu. Çünkü egemen sınıfların sarayı, saltanatı ve şatafatlı yaşamı, halkın daha fazla yoksullaştırılması üzerine inşa edilir. Bu yoksulluk ise tiranlığın bugünkü karşılığı olan faşizmle denetlenmeye çalışılır. Ancak Mısır’da da görüldüğü gibi halk kendisini yoksul bırakanı, ölüme mahkum edeni unutmaz. Bu yüzden hemen her halk ayaklamasının ilk ve en önemli hedefi saraylar olmuştur. Yine Büyük Ekim Devrimi’nde ve diğer halk ayaklanmaları ve devrimlerde olduğu gibi, halkın ilk ve en önemli hedefi zalimlerin kışlık sarayları, “Ak Saray”ları olmuştur, olacaktır.
.
Bugün ülkemizde AKP tarafından yapılan saray ile tarihteki sarayların yapılış dönemi ve koşulları benzerdir. Her yıl binlerce işçinin iş cinayetlerine kurban gittiği ve bu emekçilerin sefalet ücretine mahkum edildiği bir ülke, tiranların ve firavunların ülkesinin yönetim biçimiyle aynıdır.
.
Halkın kanı, canı ve emeği üzerinde inşa edilen hiçbir sarayın temeli sağlam değildir. Halkın baskı ve terörle susturulmuş olmasına aldanılıp yapılan sarayların temelleri, yine halkın kıpırdamaya başladığı dönemde çatırdamaya başlar. Halk ayaklandığında ise saray tuzla buz olur. Tarihsel gerçekler bunu söylüyor.


@AnlHac


Dipnot/lar

http://tr.wikipedia.org/wiki/Keops_Piramidi ↩
B. Brecht, “Okumuş Bir İşçi Soruyor” ↩
S. Tanilli, Yüzyılların Geçeği ve Mirası. Cilt 1, s. 95 ↩
http://gezite.org/tiranlar-ve-saraylar/