22 Eylül 2015 Salı






















Yönetimin bir suçlu veya hırsız tarafından garanti altına alındığı bir cumhuriyette onurlu insanların öldürülmesi veya hapsedilmesi olağandır...

Fidel Castro / 13 Ağustos 1926

























birazdan kudurur deniz
birazdan dalgaların sırtından
üst üste fışkıran rüzgarlar
bir intikam gibi saldırınca üstüne.
yüzüne şarkılar çarpar, yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın
sen artık, sen artık buralarda duramazsın.



Yusuf Hayaloğlu 

18 Eylül 2015 Cuma





















Oysa acı diye bir şey var bu dünyada Ölüm var -ki
yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur. 
Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım 
Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?

Ahmet ERHAN

17 Eylül 2015 Perşembe

Şükrü Erbaş...../ Pervane


“Çığlığı yansıtmayan tek bir dize var mıdır?” (Aragon)

"Ve biz bulutlara gömdük çocuklarımızı
Ve biz çocuklarının kirpiklerine astık babalarını
Ve biz başkasını öldürenden hayat bekledik kendimize
Ve biz katilimizle geleceğe şarkılar söyledik
Ve biz yoksulluğun acısından sessizce uzaklaştık
Ve biz kadınlarımızı arzularından tavanlara astık
Var mıdır gerçekten tek bir dize
İnsanın haysiyetinden doğmamış olsun…"

Şükrü Erbaş


15 Eylül 2015 Salı























-1-
Onlar,
Toprakların, suların ve cevherlerin,
Okyanuslar aşan gemilerin,
Ve kan revan tersanelerin,
Fabrikaların, işliklerin
Ve toplu mezar madenlerinin
sahipleri.

Onlar,
Çizdikleri sınırların
Ve içine hapsettikleri ülkelerin;
Mülkün ve mülkiyenin 
Kutsadıkları düzenin 
egemenleri.

Onlar,
İktidar müptelaları
Işıltılı dünyaların müdavimleri
Holdinglerin CEO’ları
Hükümetlerin bakanları,
Modern çağın firavunları.

Onlar,
Cesetlerimize üşüşen çakallar,
Göğü delen saraylara kurulmuşlar.
Yerküreye tepeden bakar,
İlahi takdir buyururlar.

Onlar,
Kara elmas için bizleri
Ölüm çukurlarına sokarlar
30 canımızı bizden alır
32 dişleriyle sırıtırlar

Onlar,
Yalan söylerken sıkılmazlar! Utanmazlar!
 “Önlemler alınmıştır” lakin 
“Ölüm madencinin kaderidir” buyururlar.
Pişkindirler! Yüzsüzdürler! Namussuzdurlar!
Cesetlerimizin ardından “vah vah” duası okurlar!

Sermayeleri, kârları, rantları
Kahrolası iktidarları…
İnsaftan gayrı 
Her şey onların; 

Taaa ki biz,
“Kusturdukları kan
Burnumuzdan damlayan ter
Sofralarına meze olmasın, 
Artık yeter!”
Deyinceye kadar…

-2-
Kardeşler!
Hayatta kalan kardeşlerimiz!
540 metre derinde
Karanlık dehlizlerde 
Kömürleşen bedenlerimiz
Artık yalnız değil! 
Ayrı ayrı yaşadık ama
Hep beraber öldürüldük!
Yaşarken de kaderimiz ortaktı aslında
Ama biz, ölünce anladık bunu.

30 kişi değiliz burada,
Tam sayımızı bilemiyoruz; yüz binlerceyiz.
Bursa madenlerinden 19 arkadaş
Ve daha tanımadığımız binlerce madenci 
Ölüm kapısında sessizce karşıladılar bizi.
18 Mayısta Rusya madenlerinden gelen 13 arkadaşı da,
hep beraber karşıladık.

Binlerce Çinli var burada,
Ne fark eder ki, hepimiz işçiyiz.
Ölülerin milliyeti yokmuş yerin altında!

Kardeşler,
Biz çok şey öğrendik öldükten bu yana.
Onları ve çarkı tanıdık.
Bize hayat hakkı tanımayan çarkı…
Meğer bizmişiz o çarkı döndüren!

Sessizce düşünüp sessizce anlaşıyoruz 
Ve daha çok şeyleri anlıyoruz…

Yerin altında birleşen yüz binlerce can 
Bilseydik bunları, 
Yani birleşseydik şayet, 
ölmeden evvel,
Şimdi burada olur muyduk? 

Çarkı durdururduk, 
Kırardık, 
Alt ederdik firavunların düzenini!

Bizim hayıflanmamızın
Sizin gözyaşlarınızın 
Faydası yok artık.

Şimdi çıkmaz sesimiz
Lakin sessizce 
Çıt çıkarmadan anlaşıyoruz birbirimizle…

Ey sözümüzü yüreklerinde duyanlar!
Anlatın bizim neden öldüğümüzü herkese,
Anlatın firavunların çarkını,
“Ölünce birleşen madenciler,
Patlamaların alevleriyle değil
Yaşarken birleşemediklerine yanıyorlar” deyin.

Ölmeden birleştirin madencileri
Ve tüm işçi kardeşlerimizi,
Deyin ki onlara,
“Birleşmezsek şayet, 
firavunların saltanatı sürecek”
“Kara elmas köleleri 
can vermeye devam edecek”

 İstanbul’dan bir işçi  / 30 Maden İşçisinin Sözü 



13 Eylül 2015 Pazar

Paramparça ڪے Hasret Gültekin




Benim her günüm karalı
paramparça olsun dünya
Üstünde gamlar dolanır 
döne dursun çarkın dünya
Fezai der n'olacağım
bent boynumda öleceğim
Mezarda da diyeceğim 
dönmez olsun çarkın dünya !

 [ Fezai ]
























   Birşey yok,
Paylaşacak, acıdan başka.

Metin Altıok

Haydar Ergülen / ANNE


























Sahi senden mi doğdum anne
Yollar nehirler kuşluk vakitleri dururken
bir insandan mı doğar bir çocuk

Anne senin yüreğin taş olsa dayanır mı
Kuş olsa çiçek olsa gündüz olsa
Kırılmaz mı acıdan bir sap menekşenin boynu

Bu kez dağlar doğursun beni anne
Sen de ılık bir yağmur ol
Durmadan yağ kanayan yerlerime

Haydar Ergülen / ANNE

Mahmud Derviş / Ülkem bir mezarlık


























baylar, ülkemizi
bir mezarlığa çevirdiniz
kafalarımıza kurşunlar gömdünüz
ve katliamlar yaptınız.
baylar, böylesine bir şey
hesabı tutulmadan kalmaz
halkımıza tüm yaptıklarınız
defterlerimizde kayıtlı....

Mahmud Derviş / Ülkem bir mezarlık

Enver GÖKÇE / Onlar Yoksul Eti Yerler





























Ah
Len
Ah
Onlar
Yoksul
Eti
Yerler
Ve
İçtikleri
Kandır.
Enver GÖKÇE  /  Onlar Yoksul Eti Yerler

Ruhi Su / Irmak















Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Ne yapayım ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden

Bunca analar ağlayıp durur da
Akıp gider gelinciklerden
Kör müdür sağır mıdır bu ırmak
Ölen ben, öldüren benden

Her yerde böyle olmuş bu
Önce dağa, taşa, ağaca söyletmiş halk
Sonunda sabahın bir yerinden
Uyanıp kalmış ayağa ırmak
Ölen ben, öldüren benden


Ruhi Su / Irmak

Devrimci sol savunması.

































12 Eylül'ün nasıl bir toplum yarattığı yapılan iki deneyin gözlemleriyle ortaya çıkmıştır. 
Birincisinde, Nazi askerlerinin kıyafetlerini giyen ve Almanca-Türkçe karışımı konuşan tiyatrocular,
istanbul Beyoğlu'nda kimlik kontrolüyapmış, istisnasız herkes uymuş, hiçbir tepki gösterilmemiştir.
ikincisinde ise, yine istanbul'un kalabalık bir caddesinde sivil giyimli kişiler,
kendilerine sivil polis havası vererek, komutla caddedeki tüm insanları yere çömeltmiş,
daha sonra kentin değişik yerlerinde insanlara
''şu duvarı tut devrilmesin!'' gibi en anlamsız şeyleri  
yaptırmışlar, yine itiraz eden, tepki gösteren olmamıştır. 
Devletin resmi güçlerinin militarizmi nasıl yaydıklarını ve topluma emir-komuta ile yönetilme alışkanlığını
nasıl benimsettiklerini, kolluk kuvvetlerinin baskı-terör- işkence uygulamalarının toplumu ne hale getirdiğini
en iyi bu iki örnek anlatıyor. Elbetteki bu örnekler cuntacıları memnun etmiştir.
Hedeflerine ulaştıklarını; kışla disiplinini topluma hakim kılmakta başarılı olduklarını görmüşler, 
göğüsleri kabarmıştır.
Güce tapan kişilikleriyle, bu onlara yaraşır, ama hiç kimsenin istanbul gibi bir yerde yabancı askerlerin
kimlik kontrolü yapmasına itiraz edilmemesinden ''en azından yurtseverlik adına'' gurur duymaması gerekir.
Bu utanılacak bir şeydir.Bu utanç, toplumu bu hale getirenlerindir. 
Çök deyince çöken, en anlamsız emirlere uyan bir toplum yaratmak
kimseye onur kazandırmamıştır.
Bu şerefsizlik de cuntanın taşıdığı nişanlara eklenmiştir.

Devrimci sol savunması.