8 Kasım 2014 Cumartesi

Faşist diktatör Hitler'i selamlamayan August Landmesser



Haziran 1936, Hamburg/Almanya

Fotoğrafta bir insan seli var. Hepsi de parmaklarını birleştirdikleri sağ ellerini ileriye doğru uzatmışlar. Nazi selamı veriyorlar. 
Ve o insan selinin ortasında bir kişi, sadece bir kişi kollarını kavuşturarak oturuyor. Nazi selamı vermeyi reddeden o adamın adı August Landmesser.August Landmesser, o siyahbeyaz fotoğrafın çekildiği 1936 yılında 26 yaşındaydı. 1931′de Nazi Partisi’ne 
üye olmuştu. Ama 1935′te Hitler rejimine meydan okuyarak Yahudi kökenli 22 yaşındaki Irma Eckler ile evlenmişti. 
Meydan okumuştu; çünkü Nazi yasaları bir Alman’ın bir Yahudi ile evlenmesini kesinlikle yasaklamıştı. Evliliği duyulur duyulmaz Landmesser’i Nazi Partisi’nden ihraç ettiler. Aldırmadı; ikinci kez meydan okudu: Irma ile evliliğinden iki kız sahibi oldu. 1935′te Ingrid geldi dünyaya, 1937′de ise Irene. 1936′nın bir günü o siyah beyaz fotoğraf, Hamburg’da “Blohm&Voss” savaş gemisinin denize indirilmesi töreninde çekildi. İnsan selinin ayağa fırlayıp Nazi selamı verdikleri o an, tören yerine Adolf Hitler gelmişti. 
Ve o insan selinin ortasında August Landmesser kollarını kavuşturmuş oturuyordu. “Hayır demek cesareti”ni gösteriyordu. 
Hitler’e ve Nazi rejimine. August Landmesser ve eşi Irma Eckler, 1938′de tutuklandılar. “Alman ırkını kirletmek” suçundan mahkûm olup çalışma kamplarına gönderildiler. August Landmesser 1941′de salıverildi ama hemen cepheye sevk edildi. Sonra da bir daha ondan haber alan olmadı. Irma Eckler ise 1942′de çalışma kampında öldü. İki çocukları yurda verildiler ama hayatta kalmayı başardılar. Aradan yarım yüzyıl geçti, Irene bir Alman gazetesinin yayınladığı o siyah-beyaz fotoğrafta babasını tanıdı. 
Ve gurur duydu. Nazi selamı yapan bir insan selinin ortasında kollarını kavuşturarak Hitler’e “Hayır demek cesareti”ni gösteren 
bir genç adam.

"En çok akşamları duyuyorum zamanın acısını.
Bir kandilin yağı bitmiş de fitili yanıyormuş gibi garip bir is kokusu yayılıyor eşyalardan. 

Eskimeyi hiç bu kadar yakın ve yoğun yaşamamıştım. Duvarlar bir sünger gibi emiyor gün boyu sokaklardan topladığım sesleri. Işık, sevinç ve hareket yerini koyu bir gölge, bir dip yalnızlığına bırakıyor. Geriye bir iç çekiş, bir uğultu, bir sayıklama 
gibi kendi sesim kalıyor, aynalara buğular düşüren".

Şükrü Erbaş.