Bir Eylül Akşamında Kişisel Tarihimden Türkiye Coğrafyasına Selam!
Eylül 8th, 2014 | by Nihan Yıldırım
Göbeğim Ermeni komşumuz Madam Osanna’nın elinde kalmış. İlk nişastalı mamayı o yapmış bana annem sütten çekilince. Osanna’dan öğrendim mantı kapamayı. Mantı kapamayı bilmeyen kızların evde kalacağını da. Ve ondan öğrendim rakının yanında kavunu nasıl yiyeceğimi. Paskalya yumurtası boyadım saatlerce onunla. Ve ondan yadigar kaldı sokak kedilerine yiyecek ve su koymak arka bahçeye diğer komşulardan gizlice.
Havra’nın bahçesinde hayatımın en heyecanlı saklambaç oyunlarını hatırlarım. Hahamın bizi kovalamasını, sonra da kıyamayıp bize sabahki sünnet veya düğünden kalma helvalardan ikram etmesini.
Pencerenin önünde bütün gün bir çiçek gibi oturan Rum Teyze’den öğrendim rujun her yaştaki kadına yakıştığını.
İlk bakıcı ablam Roman Menekşe idi. Ondan öğrendim İlyas’la Hızırın hikayesini. Ve tabi mor ve turuncunun en güzel renkler olduğunu. Göbeğin insana şişirmek için değil, dans etmek için verildigini de.
İlkokulda Kürt Hatice korudu beni, yaşım diğerlerinden küçük olduğu için eve taş toprak yollardan yürürken itilip kakılmaktan. Can dostumun eşi olarak hayatımıza giren Kürt Kenan’dı , ailemizin en zor zamanlarımızda yanımda olan.
Çerkez Kemal’di babam. Kalpağı en iyi oyuncağımdı. Çok değerli olmasına rağmen kalpağı, bebekken kaybettiği babası Pşikan’ın eksikliğinden, sonsuz hoşgörülü baba özleminden midir nedir, hiç ses etmedi kutsalının oyuncak olmasına. Ve katıksız Çerkez olan Ninem’den dinledim, atalarının atlarıyla birlikte ahırda uyuduklarını kış aylarında, üşümesinler diye sarılarak.
Arnavut maden çavuşları ömürlerinin son zamanında evimizde misafir olduğunda onların madeni nasıl mücevher gibi işlediklerini dinledim dizlerinin dibinde. Fransız mühendislere mösyö yerine yıllarca Muşi dediklerini öğrendim babamdan. Ve onları taklit ede ede lakabının Muşi kaldığını maden mektebinde.
Sektörde çalışırken yüzlerce pırıl pırıl stajyer genç geldi geçti bölümümden. Süryani Danyel hiç ihmal etmedi bayram tebriklerini. Küçücük cemaatlerindeki kızların nasıl kıymetli, nasıl nazlı olduklarını anlattı bize sürmeli gözlerini mahçupça önüne indirerek.
Yıllarca iki Musevi’nin kurduğu bir şirkette çalıştım. Makam arabalarından kaçıp, şoförlerini atlatıp kendi gösterişten uzak, lüks olmayan, eski otomobilleri ile işyerlerine gelip gizlice girişlerini her gördüğümde bayıldım onlara. Ve Üzeyir Bey’in her sabah, şirkete kendini kapılatmış ve kraliçe lakabını kapmış sokak kedisine her sabahbinaya girmeden önce “günaydın, nasılsın” deyişini dinleyerek başladım işe.
En matrak eniştem Gürcü idi, en güzel yemek yapan yengem de.
Üniversite rol modelim hocam Tatar’dı, iş hayatımın ilk günlerinde bana adım adım kurumsal dengeleri öğreten şefim Boşnak.
Sabahın köründe kötü ezan okuyan imama giydiren hacı dedem de oldu, sabahın ilk ışıklarıyla meyhaneden dönerken Saba makamında okunan ezanı duyunca hislenip gözleri dolan ayyaş amcam da.
Ben kim miyim? Afedersiniz, ben sıradan bir Türkiye’liyim.
Bin şey biliyorum bin farklı kültür hakkında. Hem de okumadan gezmeden.
Kulaklarım, gözlerim bilmiyordu okuma yazma öğrenene kadar, sizin eğitim isimli kıyma makinenizden (selam sana Roger) geçene kadar, farklılığımızın isimlerini.
Ve kılım kıpırmadı bunları öğrenince. Sadece nasıl oluyor da hepsi birbirinden bu kadar farklı biçimde matrak ve güzel olabiliyorlar diye düşünmeyi bıraktım o kadar.
Peki, siz kimsiniz? Bizi Müslüman, Hristiyan, Musevi, dinsiz, dinli diye; Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Musevi, Süryani, Çerkez, Arnavut, Boşnak, Gürcü şu bu diye ayrım ayrım ayrıştırıp sorgulayan, sorumlu tutan, zora sokan sizler… Kıran, kırdıran, yağmalatan, öldüren, öldürten, palalatan yakan, kovalayanlar… Kimsiniz siz? Yada kim sanıyorsunuz kendinizi?
Sizin lügatınızda cevap vereyim. Seviyoruz, terketmiyoruz. Birbirimizi de, ülkeyi de, farklılıklarımızı da, ortaklıklarımızı da, acılarımızı da, kayıplarımızı da. Siz de seveceksiniz, kabul edeceksiniz.
Dükkan hepimizin, kepenk indirmiyoruz. Sıkıntı yok yani, güncel terimle “bizdee!” .
http://www.viraledito.com/bir-eylul-aksaminda/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder