29 Mart 2015 Pazar

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL ( Sonuçsuz Bir Telefon Konuşması şiirinden)



...
Yoruldum be çocuklar!
Bunaldım bağırmaktan
Kocaldım be çocuklar!
Unuttum neresiydi,
Bilmiyorum nerdedir,
Nasıldır bilmiyorum.
Bir yerler vardır elbet,
bildirin bir yerlere çocuklar.
'Geceler bozuk' deyin,
'Gündüzler bozuk' deyin,
Yaşamak be çocuklar
'yaşamak bozuk' deyin.
Bildirin bir yerlere çocuklar,
Aylara, yıldızlara, mars’lara, merih’lere
bir bilen yok mu sorun,
bir gören yok mu sorun,

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
( Sonuçsuz Bir Telefon Konuşması şiirinden)

28 Mart 2015 Cumartesi



Bu kaçıncı yaşın şiirler içinde
Bu kaçıncı şahlanışın
Ya da kaçıncı tükenişin çiçek serpintilerinde
Bak-bademler çiçek açıyor
Pir Sultan Abdal saz çalıyor yüzünde

Veysel görmeden anlatıyor baharı
Üç cemre birden tükeniyor sesinde
Ben üçüne birden vuruldum
Açma gözlerini-yoruldum


Adnan Yücel
  /  Açma Gözlerini

Behçet AYSAN - Bir Eflatun Ölüm

Adnan YÜCEL - (YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK)



Saraylar saltanatlar çöker 
kan susar birgün 
zulüm biter. 
menekşelerde açılır üstümüzde 
leylaklarda güler. 
bugünlerden geriye, 
bir yarına gidenler kalır 
bir de yarınlar için direnenler...
Şiirler doğacak kıvamda yine 
duygular yeniden yağacak kıvamda. 

ve yürek, 
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda. 
ey herşey bitti diyenler 
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. 
ne kırlarda direnen çiçekler 
ne kentlerde devleşen öfkeler 
henüz elveda demediler. 
bitmedi daha sürüyor o kavga 
ve sürecek 
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!


Adnan YÜCEL
(YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK)

George Carlin - Eğitim ve Otorite

Aziz Nesin - (Geriye Kalan)



Birgün bir sinir hastalıkları uzmanına bir hasta gelir.
-Doktor, der, hastayım, hayattan zevk alamıyorum. Açlar aklıma geliyor, yemek yiyemiyorum. 
Çıplaklar hatırıma geliyor, onlarla birlikte üşüyorum. Her cinayette kendimi suçlu buluyorum. 
Her katil bıçağının kabzasını sanki benim ellerim tutmuştur. Her atılan kurşun benim kalbime saplanıyor. 
Bütün bu toplumun suçları benim omuzlarıma yüklenmiş.Artık gülmesini unuttum.
Doktor, hastasını omzundan tutar, pencerenin önüne getirir, perdeyi aralar,parmağıyla karşı duvardaki afişi gösterir. 
Bu afişte, bir sirk palyaçosunun reklamı vardır.
-Azizim, der, şu palyaçoyu görüyor musun? Tavsiye ederim, her gece bu palyaçonun gösterilerine git. 
Bütün kederini, elemini, derdini unutursun. Gülmeyi, kahkahayı öğrenirsin. 

Hayattan yeni baştan zevk almaya başlarsın. Hasta, başını eğer,
-Doktor, der, işte o palyaço benim!
Sekiz yıllık yazarlık hayatım, bu palyaçonun hayatına benzer.
Sevgili okurlarım! İşte o kavgadan Geriye Kalan gözyaşlarından süzdüğüm şu bir avuç kahkahadır. 

Aziz Nesin - (Geriye Kalan)


19 Mart 2015 Perşembe




























Ve Neva nehrinde buzlar kızarırken 
o n l a r  bir çocuk gibi iştihalı 
ve rüzgâr gibi cesur, 
Kışlık Saray'a girdiler.

Demir, kömür ve şeker, 
ve kırmızı bakır, 
ve mensucat, 
ve sevda ve zülum ve hayat, 
ve bilcümle sanayi kollarının, 
ve küçük ve büyük ve Beyaz Rusya ve Kafkasya, Sibirya ve Türkistan,
ve kederli Volga yollarının 
ve şehirlerin bahtı 
bir şafak vakti değişmiş oldu.

Bir şafak vakti karanlığın kenarından 
karlı çizmelerini o n l a r 
mermer merdivenlere bastıkları zaman... 

Nazım Hikmet Ran - kışlık saray
1939 istanbul tevkifhanesi


12 Mart 2015 Perşembe



”Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar, 
kitap ve kalp çalmak serbestti.
İçimizden bir şey tut dendiğinde, en çok aşk
Dışımızdan bir şey tut dendiğinde, en çok devrim tutardık.
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar, 
Okurnazar değil okuryaşardık
Cimri değildik hayallerimizde
İşaret ve itiraz parmağını yitirmeyen çocuklardık.
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar, 
Çokta az, azda çoktuk.

Yaa 

İşte böyle…
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar, 
Pencereler devlete, sokaklar aşka boyanırdı.
Alıntılar meşk ederdik fasılasız fasıllarda. 
Tünelin ucundaki aşıklardık.
Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar, 
Kapılardan, pencerelerden karışırdık sokaklara,
Halleşir, harlaşırdık meydanlarda.

Şimdiyi sorarsanız bana, 

Zamane zamanları sorarsanız;
Sokaklardan, düşlerden ve aşklardan 
Emekli olduğumuza hiç mi hiç şahit olunmamıştır.”

Sezai Sarıoğlu

(Hangi zamanlar derseniz işte o zamanlar,)