yangınlar alevinden geçip de gelen dost yanar olmuş yüreğin, nar olmuş lilişan sen insansın sen insansın sen insan meydanlara seni heykel heykel dikmişiz her destana dökülmüş boydan boya adın kahraman demişiz meçhul asker demişiz ismin mübarek cismin mübarek alkış alkış kasideler sarmış boyunu ağırbaşlı kitaplar senin adına en yiğit besteler seni söyler kuyruklu yıldız gibi nutuklar çekilmiş her namına her şanına bayram günleri mızıkalar ayak vurmuş beste beste örülmüş çelenkler aldan yeşilden laleden sümbülden karanfilden sen insansın lilişan iki milyar cansın gemici ve rençber çırak ve uzman elinde dümen yekesi süngü ve orak dünyada şarkılar misali yaşayansın sen insansın sen insansın sen insan
yangınlar alevinden geçip de gelen dost yelken gibi açılmışsın zalim rüzgara harp demiş vurmuş vurmuş lilişan ölümler götürmüş zulümler götürmüş deniz gözlü gök alınlı kirvelerimizi kalbi yıkanmış çamaşır gibi temiz çehresi yanık yanık bakırsı ablamız süt anamız biraderimiz emekçiler pamuk işçileri kürekçiler tangın yerlerinde yaşayan abbas ve hasan irzını buğdayla değişmiş kızlar lilişan hey lilişan lilişan gülmüşem ağlamışam bir tuhaflık olmuş dünyanın hali
çatkı çatmış karalar bağlamışam neylersin çakı bıyıklım stelyo’m kar sepeler sepeler çıplak döşüne norveç’te kış yavuz gelmiş buz gelmiş ölen ağlar italya’lım ölen ağlar hindistan’da müslümanlar hindular çin’de sefalet yunan’da harb-i dahili grevciler linç edilen zenciler yumruk gibi sıkılmış sanki dünyamız ölümlerden ölüm beğen lilişan sen insansın iki milyar cansın fransız ve slovak arnavut ve alaman kalbinde pırıl pırıl ümitler taşıyarak dünyada bulutlar misali yaşayansın sen sen insansın sen insansın sen insan.
Attila İlhan - Sen İnsansın
2 Ekim 2014 Perşembe
Oturdum kıyısına bir çocuğun Suskun ve uzaktı bütün oyuncaklar Gözleriyle söylüyordu en gizli sözlerini Akbabaların pençesinde bir zaman Onun çocukluğuna kurmuştu yuvasını O günden beri de yalnızca Rüyalarında görebilmişti babasını Hep duvarlar girmişti araya Ve dipsiz uçurumlar Bir türlü kırmamıştı zulmün kapısını
Ey içimizde köpüren deli sular Siz mi yarattınız bu uçurumları Yoksa çocukları babalardan ayıran duvarlar Uçurumları göz yaşlarıyla mı yardılar Ki böyle yorgun böyle yenilmiş Yalnızca acılardan geçiyor yollar
Oturdum kıyısına bir çocuğun Adı bahar Yüzünde yediveren gülleri Düşlerinde yakılan kitaplar var Göz bebeklerinde genç bir adam Tahliye kararını dinliyordu ayakta Ağla küçüğüm ağla sevinçten Ama azar azar-boğum boğum ağla Özgürlüğün bedeli kolay değil Ağlayacağın çok günler var daha
Oturdum kıyısına bir çocuğun Adı Çağdaş Yepyeni bir dünya birikiyordu ellerinde Adım adım- yavaş yavaş Özlemeyi ve beklemeyi tanımıştı Çünkü yaşamanın her sayfasını Baskınlarla parçalanan uykular Ve alınıp götürülen umutlar yazmıştı..
Oturdum kıyısına bir çocuğun Gülüşü çığlık mıydı Haykırması susmak mı bilinmez Nasıl da büyümüştü zamansız Sabır çatlamıştı pembeyüreğinde Direnen bir ananın kucağında babasız Daha yürümeyi bile bilemeden Bir tarihin öznesi olmuştu apansız...
Ey gözleri şiir yazan çocuklar Dünya nasıl da yenik ve yaralı Yorgun düşmüş avuçlarınızda Bir tek Sizin gülüşünüz var onu güldürecek Bir de filiz veren tohum elleriniz Bugünün yorgun ayaklarını Yarının güzel sabahlarına götürecek..
bir adam vardı tarihin en önünde güneş ve rüzgâr yüzündedir her zaman dili doğanın dilidir elleri bütün insanlığın elleri çocuklarım dalları zorlayan tomurcuklarım benim işte siz o sonsuz geleceğin akışına koyup yüreğinizi büyüyeceksiniz ve bütün korkuların dindiğini o geleceğin güzelliğinde göreceksiniz