14 Mayıs 2014 Çarşamba
İNSAN MI BUNLAR?
Çocukları seviyorlar da yarını sevmiyorlar
kömürü seviyorlar da sökeni sevmiyorlar
fabrikayı seviyorlar da grevi sevmiyorlar
portakalı elmayı muzu viskiyi
ipekliyi seviyorlar da işçiyi sevmiyorlar
bu gemiyi bu denizde baban mı kaydırıyor
bu treni bu dağlardan anan mı aşırtıyor
kim ekiyor bu pamuğu kim büküp kim dokuyor
buğdayı kim tütünü kim patatesi kim
kaynanan mı tarıyor bu denizi saç gibi
kayaları baldır gibi metresin mi açıyor
oynaşın mı ışıtıyor bu karanlık geceleri
düşündükçe domur domur çoğalıyorum
cephanelik oluyorum bunları düşündükçe
ben bunlara insan diyemiyorum...
(1956, Gürün)
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL
11 Mayıs 2014 Pazar
Annenizi ve kendinizi koruyun…
Annenizi ve kendinizi koruyun…
Annenizi ve kendinizi sistemin günahlarından koruyun…
Tüketmeye, daha fazla kar elde etmeye, büyümeye, sürekli yeni modeller üretmeye, aşırı rekabete, başkalarının sırtına basarak yükselmeye, doğal kaynakların sömürülmesine, kan ve göz yaşına, sürekli öteki yaratmaya, çatışmalara, savaşlara gebe, vicdansız bir hayatın içinde yaşıyoruz. Tüm bu ahlaksız yapının tamamına sistem diyoruz ve her sistem eleştirisi yaptığımızda aslında bu olgularla mücadeleyi dile getiriyoruz.
Seçeceğimiz yollar kısıtlı; bu sistemin bir parçası ve çarkı olarak eklemlenebilir ve sorunların farkında olarak ama ses çıkarmayarak yolumuza devam edebiliriz, sistemin sorunlarına isyan edip değiştirmek için riske girebilir, tüm bu çarkın paydaşlarıyla adil olmayan ve eşit şartlarda yürütülmeyen kavgaya tutuşup bu uğurda gerekirse ölmeyi ve zaten kesinlikle yalnızlık ve acıları göze alabiliriz, ya da bu sisteme olabildiğince bulaşmadan kendimize yeni dünyalar yaratıp bu yeni dünyaların sınırlarını
genişleterek eski dünya sınırlarını içe doğru baskılayabiliriz.
Bu son söylediğim seçenekte kendi küçük dünyamızda ve sınırlı çevremizde başka yaşam biçimlerini hayata geçirerek işe başlayabiliriz. Böylece genel toplumun “kaos olur” korkusu ve refleksiyle olası saldırılarından da korunmuş oluruz.
Nedir bu yeni yaşam biçimleri?
O kadar çok örnek var ki…
Bunları birlikte tartışalım ve alternatifleri gözden geçirelim ama mesela bu hafta Pazar günü için annenize eski dünyanın günahkar markalarının yer aldığı alışveriş merkezlerinden hediye almak yerine ona sevginizi sunsanız, kendi el yapımı ya da başkalarının el emeğiyle yaptığı bir eşyayı ona hediye etseniz, birlikte doğada vakit geçirseniz, büyükşehirlerde yaşıyorsanız apartmana hapsedilmiş hayatından onu uzaklaştırıp kendisini özel ve güvende hissetmesini sağlasanız. Köyünde yaşama şansı varsa koşullarını gerçek anlamda gözden geçirip toprağıyla buluştursanız…
Sıcak ve muhtemelen nasırlı ellerini sıkıca tutup avuç içini yüzünüze dayasanız ve korkma anne, yavrunu senden almalarına izin vermeyeceğim, bu kirli sistemin kötülüklerinde kaybolmayacağım diyebilseniz.
Diyebilsek…
Deniz KARTAL (kartaldeniz@yahoo.com)
Dünyalılar
Anneler günü
yeşildir artık yüreğinde kara bulut
bugün anneler günü annem beni unut
evde acılar koynuna yangelip yatmış
inadına giyin sen de mayısa batmış
yürü sokakta çocukların düşü aksın
yürü ki saksıda çiçekler sana baksın
diline genç anılarından bir türkü seç
beş yıl büyüdüğüm okulun önünden geç
ıslanırsa anıların güneşte kurut
senin günün bugün unutma beni unut
gök mavi deniz mavi tam kıyısında dur
durma eteğinden beni bir daha savur
annem yıldız kayıyor içinden dilek tut
koşuyor sana kısa pantolunlu çocuk
gözünde gözümde gözlerinde bin umut
.
nevzat çelik - anneler günü
6 Mayıs 2014 Salı
Salih soydemir bir Anka kuşu
Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi
Yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi
Anne, beni söğüdün gölgesinde vurdular
Öpmeye kıyamadığın oğlun yere serildi.
Üşüştü birer birer çakallar üzerime,
Üşüştü her bir yandan göğsüme, ciğerime.
Anne, beni leş gibi yiyip talan ettiler,
Teşhis edilmek için savurdular önüne.
'Yeryüzündeki acıların
Hepsini, hepsini tattım
Heder oldum, ekmeğime tütün kattım
Beni milyon kere yaktılar üst üste
Bir Anka kuşu gibi anne
Kendimi külümden yarattım."
Geceler tanır beni; konarım göçerim ben
Geceler tanır beni; kan damlar içerim ben
Anne, sen beni unut karanlığın bağrında
Kırmızılar ekerim, siyahlar biçerim ben.
Suçüstü yakalandım bölüşürken kalbimi
Suçüstü, kelepçeyle yardılar bileğimi
Anne, ben diyar diyar umudun savaşçısı
Bir tutam sevgi için dağladım gözlerimi.
"Promethus'tum, çiviyle çakılırken taşlara
Ciğerimi kartallara yedirdim
Spartaküs'tüm, köleliğin çığlığında
Aslanlara yem oldum, tükendim
Kör kuyuların dibinde Yusuf'tum
Kerbela çölünde Hüseyin
Zindanlarda Cem Sultan, sehpada Pir Sultan
Kaçıncı ölmem, kaçıncı dirilmem bu
Tanrılardan ateş çaldım
Yüzyıllarca tutuştum, üst üste yandım.
Bir Anka kuşu gibi anne, bir anka kuşu gibi
Kendimi külümden yarattım."
Söz: Yusuf Hayaloğlu
4 Mayıs 2014 Pazar
Fikri Sönmez (d. Ordu, 1938 - ö. 4 Mayıs 1985)
Fikri Sönmez (d. Ordu, 1938 - ö. 4 Mayıs 1985), Ordu'nun Fatsa ilçesinin belediye başkanlarından. Fatsa'da sosyalist bir yönetim kurduğu gerekçesiyle askeri operasyon ile görevinden alınmıştır.
Nam-ı diğer Terzi Fikri, 1938 yılında Ordu-Fatsa'nın Kabakdağı köyünde doğar. Ailesinin ihtiyacı üzerine ilkokuldan sonra bir terzinin yanında çırak olarak çalışmaya başlar.
Fikri Sönmez 60'lı yılların ortalarında TİP'e üye olur ve aktif olarak görev alır. Dev-Genç saflarında 6. Filo'ya karşı düzenlenen gösterilere katılır. 1970 ortalarında sol içinde ortaya çıkan yeni saflaşmalarda Mahir Çayan'ın görüşlerine katılarak THKP-C saflarında yer alır. 1971-1972 yıllarında Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçışlarından sonra, Karadeniz Bölgesi'ne geçmelerinde ve bu bölgedeki ilişkilerinde ve eylemlerinde yardımcı olduğu gerekçesiyle THKP-C Davası'nın diğer sanıkları ile beraber 2 yıl kadar tutuklu olarak yargılanır ancak 1974 affıyla tahliye olur. Giresun, Ordu, Samsun bölgelerinde aktif faaliyet yürütür Devrimci Yol üyesidir.
Belediye Başkanlığı
1978 yılından itibaren sol gruplar Fatsa'da duruma hâkim olur.[kaynak belirtilmeli] 1979 yılında belediye başkanı Nazmiye Komitoğlu'nun vefatı nedeniyle bir ara seçim yapılır. Bağımsız belediye başkan adayı olur ve seçimi kazanır. Seçildikten sonra Fatsa'yı özelliklerine göre 11 bölgeye ayırarak halk komitelerini oluşturur. İki ayda bir yapılan halk toplantıları ile de halkın belediye yönetimine katkıda bulunmasına çalışılır. Bu komitelerin üyeleri bu toplantılarda belediye çalışmalarını denetler, gerekirse komite üyelerini görevlerinden alırlardı.
Komitelerde belediye faaliyetlerinden başka içki, kumar sorunları, kadının evde gördügu şiddet gibi diğer konular da ele alınmaya başlanmıştı. Bu komitelerin gerçekleştirdiği önemli çalışmalardan biri "Çamura Son" kampanyası idi. Kampanyanın ardından bir de Fatsa Halk Şenliği düzenlenir. İlçe kısa bir süre içinde Sosyalist solun simgesi olurken sağcı basın organları ve politikacılar tarafından da eleştirilere hedef olur.[1]
11 Temmuz 1980'de ilçeye "'nokta operasyonu'" diye tabir edilen bir askeri operasyon düzenlenir. Operasyondan önce Fatsa AP, CHP ve MSP ilçe başkanlarının yaptıkları "Fatsa'da komünist işgal yoktur. Fatsa'da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?" açıklamaları operasyonu durduramaz. 11 Temmuz günü gözaltına alınan Fikri Sönmez 4 Mayıs 1985 günü cezaevinde kalp krizi sonucu yaşamını yitirir. Daha sonra, bir sosyalist yerel yönetim deneyimi olarak görülen bu dönem yerli yabancı birçok araştırmaya da konu olur.
kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Fikri_Sönmez
Nam-ı diğer Terzi Fikri, 1938 yılında Ordu-Fatsa'nın Kabakdağı köyünde doğar. Ailesinin ihtiyacı üzerine ilkokuldan sonra bir terzinin yanında çırak olarak çalışmaya başlar.
Fikri Sönmez 60'lı yılların ortalarında TİP'e üye olur ve aktif olarak görev alır. Dev-Genç saflarında 6. Filo'ya karşı düzenlenen gösterilere katılır. 1970 ortalarında sol içinde ortaya çıkan yeni saflaşmalarda Mahir Çayan'ın görüşlerine katılarak THKP-C saflarında yer alır. 1971-1972 yıllarında Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçışlarından sonra, Karadeniz Bölgesi'ne geçmelerinde ve bu bölgedeki ilişkilerinde ve eylemlerinde yardımcı olduğu gerekçesiyle THKP-C Davası'nın diğer sanıkları ile beraber 2 yıl kadar tutuklu olarak yargılanır ancak 1974 affıyla tahliye olur. Giresun, Ordu, Samsun bölgelerinde aktif faaliyet yürütür Devrimci Yol üyesidir.
Belediye Başkanlığı
1978 yılından itibaren sol gruplar Fatsa'da duruma hâkim olur.[kaynak belirtilmeli] 1979 yılında belediye başkanı Nazmiye Komitoğlu'nun vefatı nedeniyle bir ara seçim yapılır. Bağımsız belediye başkan adayı olur ve seçimi kazanır. Seçildikten sonra Fatsa'yı özelliklerine göre 11 bölgeye ayırarak halk komitelerini oluşturur. İki ayda bir yapılan halk toplantıları ile de halkın belediye yönetimine katkıda bulunmasına çalışılır. Bu komitelerin üyeleri bu toplantılarda belediye çalışmalarını denetler, gerekirse komite üyelerini görevlerinden alırlardı.
Komitelerde belediye faaliyetlerinden başka içki, kumar sorunları, kadının evde gördügu şiddet gibi diğer konular da ele alınmaya başlanmıştı. Bu komitelerin gerçekleştirdiği önemli çalışmalardan biri "Çamura Son" kampanyası idi. Kampanyanın ardından bir de Fatsa Halk Şenliği düzenlenir. İlçe kısa bir süre içinde Sosyalist solun simgesi olurken sağcı basın organları ve politikacılar tarafından da eleştirilere hedef olur.[1]
11 Temmuz 1980'de ilçeye "'nokta operasyonu'" diye tabir edilen bir askeri operasyon düzenlenir. Operasyondan önce Fatsa AP, CHP ve MSP ilçe başkanlarının yaptıkları "Fatsa'da komünist işgal yoktur. Fatsa'da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?" açıklamaları operasyonu durduramaz. 11 Temmuz günü gözaltına alınan Fikri Sönmez 4 Mayıs 1985 günü cezaevinde kalp krizi sonucu yaşamını yitirir. Daha sonra, bir sosyalist yerel yönetim deneyimi olarak görülen bu dönem yerli yabancı birçok araştırmaya da konu olur.
kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Fikri_Sönmez
3 Mayıs 2014 Cumartesi
Komünizmden korkuyorlar!
Komünizmden korkuyorlar!
Tamam, zengin korksun!
Bunda şaşılacak bir şey yok.
Toprak ağası korksun, borsacı, banker, spekülatör, soyguncu, kabzımal, köle taciri, kalpazan, yağmacı din bezirgânı, üfürükçü, üçkâğıtcı, cennette arsa pazarlayan molla korksun!
Korkması uyanıklığından!
İyi de fukara niye korkar?
İşsiz, aşsız emekçi, topraksız ırgat, evsiz barksız adam, kırbaçlanan köle neden korkar?
Bu korkunun beyinle açıklaması ne?
'Cehalet' demek aptallığa 'masumiyet' kazandırmak olur!
Şeyh Bedrettin, Dadal, Karaca, Spartaküs, Zapata havadan mı düştü;
bunca destan, şiir, türkü, bunca bilge değiş, haksızlığa isyan
gökten ayet olarak mı indi? Halk değil mi yaratan? Dört duvarı camdan
bir odaya serçe koyun; dış dünyaya uçma umuduyla dört yana çarpan serçe ne hâl olur? Gün yürmidört saat, tokların renkli tv camına çarpan açların hali de budur! Kapitalizm böyle bir şey işte.
Reçel kavanozda. Kavanoz sahibinin elinde. Ekran ya da vitrin fark etmez, yalayan, ahmak ahmak bakıp tosladığı camı yalar! Evet, kapitalizm böyle bir şey. Üstelik sadece mutlu azınlık ambarına dönük çalışan soygun çarkı da değil, aynı zamanda doğayı yok etme, insanı ahmaklaştırma aygıtı.
Tamam, zengin korksun!
Bunda şaşılacak bir şey yok.
Toprak ağası korksun, borsacı, banker, spekülatör, soyguncu, kabzımal, köle taciri, kalpazan, yağmacı din bezirgânı, üfürükçü, üçkâğıtcı, cennette arsa pazarlayan molla korksun!
Korkması uyanıklığından!
İyi de fukara niye korkar?
İşsiz, aşsız emekçi, topraksız ırgat, evsiz barksız adam, kırbaçlanan köle neden korkar?
Bu korkunun beyinle açıklaması ne?
'Cehalet' demek aptallığa 'masumiyet' kazandırmak olur!
Şeyh Bedrettin, Dadal, Karaca, Spartaküs, Zapata havadan mı düştü;
bunca destan, şiir, türkü, bunca bilge değiş, haksızlığa isyan
gökten ayet olarak mı indi? Halk değil mi yaratan? Dört duvarı camdan
bir odaya serçe koyun; dış dünyaya uçma umuduyla dört yana çarpan serçe ne hâl olur? Gün yürmidört saat, tokların renkli tv camına çarpan açların hali de budur! Kapitalizm böyle bir şey işte.
Reçel kavanozda. Kavanoz sahibinin elinde. Ekran ya da vitrin fark etmez, yalayan, ahmak ahmak bakıp tosladığı camı yalar! Evet, kapitalizm böyle bir şey. Üstelik sadece mutlu azınlık ambarına dönük çalışan soygun çarkı da değil, aynı zamanda doğayı yok etme, insanı ahmaklaştırma aygıtı.
Toplumlarda sersemleştirme, aptallaştırma operasyonu var!
Kurnazların, uyanıkların kontrolünde!
Nihat Behram
Nihat Behram
1 Mayıs 2014 Perşembe
Çikolatanın Tadını Bilmeyen Kakao İşçileri
Çikolatanın Tadını Bilmeyen Kakao İşçileri
Dünyada 27 milyon insan köle olarak çalışıyor. Afrika’da kakao tarlasında çalışıp çikolatanın tadını bilmeyen milyonlarca çocuk var…
Bugün tarihte herhangi bir zamanda olduğundan çok daha fazla köle var. Dünya genelinde tam 27 milyon kışı özgür değil. Başkaları için, onların istediği şekilde çalışmak zorunda.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün rakamlarına göre bugün 21 milyon kişi zorla çalıştırılıyor. Yani çalışan her bin kişiden üçü bırakamayacağı işlerde çalışıyor. Modern köle olarak sayılabilecek insan sayısı ise 27 milyona ulaşıyor. Sivil toplum örgütleri 350 yıl öncesine göre bugün daha fazla köle olduğunu savunuyor.
Modern köleler şiddetle ya da borçlandırılarak köleleştirilmiş, yasal hakları olmayan ve destek alamayan insanlar. Bu insanlar kaçak olarak hayatta kalmaya çalışıyor. Modern köleler ne bulundukları ülkenin eğitim ve sağlık imkanlarından ne de çalışmalarının karşılığı olan emeklilik planlarından yararlanabiliyor. Bu kişiler sınır dışı edilme korkusuyla hiçbir hak arayışına da giremiyor. Bu durum onların hayat standartlarını düşürüyor. Bağımlı oldukları insan kaçakçıları tarafından seks endüstrisi, hizmet sektörü, inşaat ve özel ev işlerinde çalıştırılıyorlar. 27 milyonun çok azı içinde bulunduğu şartlardan memnun.
Modern çağın köleleri göçmen, kaçak işçi, kâğıtsız yabancı, sığınmacı şeklinde isim değişerek sistem içindeki varlığını sürdürüyor.
ÇİKOLATANIN TADINI BİLMEYEN KAKAO İŞÇİSİ ÇOCUKLAR
Her gün dünyanın pek çok ülkesinden “modern köle” haberleri geliyor ancak Afrika, bu anlamda da en şanssız kıta… Batı Afrika’da tam 2 milyon çocuk haftanın 7 günü, günde 12 saat kakao toplamak için çalışıyor.
Dünyanın dört bir yanında her yıl üç milyon ton çikolata yeniyor. Bunun yarısı Avrupa’da tüketiliyor. Bayram gibi özel günlerde ilk akla gelen hediye çikolata oluyor. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. O çikolataları üretenlerin çoğu, çikolatanın tadını bile bilmeyen Afrikalı çocuk işçiler.
Kakao dört bin yıl önce Orta ve Güney Amerika’da bulunmuş olsa da çikolata yapımında kullanılan kakaonun yüzde 70′i bugün Afrika kıtasında üretiliyor. Bati Afrika’da iki milyon çocuk işçinin kakao üretiminde çalıştığı tahmin ediliyor. Çocukların tercih edilme sebepleri ise çok basit: aldıkları ücret çok daha düşük.
Daha iyi bir gelecek umuduyla evlerinden alınan çocuklar beklemedikleri bir hayatla karşılaşıyor. Güne sabahın erken saatlerinde başlıyorlar. Haftanın yedi günü, 12 saat boyunca ter çalışıyorlar. Çoğu zaman tek yedikleri mısır oluyor. Onlara verilen su miktarı da kısıtlı. Yeterince hızlı çalışmazlarsa ya da kaçmaya çalışırlarsa cezalar ağır.
Uluslararası Çalışma Örgütü İLO’nun verilerine göre, köle gibi çalıştırılan çocuklar dayak ve başta cinsel istismar olmak üzere çeşitli kötü muamelelerle karşı karşıya kalıyor. Araştırmalar çocukların yüzde 94′ünün tehlikeli aletlerle çalışmak zorunda bırakıldığını söylüyor. Çalışanların yüzde 80′i bir çocuğun taşıyabileceğinden çok daha ağır yükler taşımaya zorlanıyor. Yarısı iş kazası geçirerek yaralanıyor.
Sivil toplum örgütleri yaşananların önüne geçmek için ardı ardına kampanyalar düzenliyor. 2001 yılında bu gidişe dur demek için kakao protokolü imzalandı. Protokolle çocuk işçilerle bağlantısı olmayan firmaların ambalajlarına “bu ürünün üretilmesinde çocuk işçi çalıştırılmamıştır” logosu konmasına karar verildi. Ancak şirketlerden gelen yoğun baskılar üzerine bu uygulamanın başlangıç tarihi önce 2005 yılına, daha sonra 2008′e, ardından da 2010′a ertelendi.
Son belirlenen tarihin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Afrikalı 2 milyon çocuk zor şartlarda kakao tarlalarında çalışmaya devam ediyor.
MALAVİ’DE TÜTÜN, ÖZBEKİSTAN’DA PAMUK TARLASINDA ÇALIŞIYORLAR
Afrika kıtasında tarım alanında toplam 72 milyon çocuğun çalıştığı tahmin ediliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün tahminlerine göre, dünyada 215 milyon çocuk okula gitmek yerine çalışmak zorunda bırakılıyor. Bunların 6 milyona yakını kendi rızaları olmadan zorla çalıştırılan ve emeklerinin karşılığını alamayan çocuklar. İki milyon çocuk ise madenlerde çalışıyor.
Güney Afrika ülkesi Malavi’de yaşananlar Afrika kıtasının en büyük trajedilerinden biri. Kuzey Amerika’nın sigara ihtiyacını karşılamak için binlerce çocuk Malavi’deki tütün tarlalarında çalışıyor. Çalıştıkları her 12 saat için sadece 17 cent ücret alıyorlar. yaptıkları işin bedeli ise çok ağır. Çocuklar günde 54 miligram nikotin soluyor. Bu da 50 sigaraya denk geliyor.
Özbekistan’da yaşayan çocuklar da pamuk tarlalarında zor şartlar altında çalışıyor. Ekonomisinin büyük bir kısmı pamuk üretimine dayanan Özbekistan’da iki milyonu aşkın çocuğun tarlalarda zorla çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Üstelik bu çocukların en küçükleri henüz dokuz yaşında. Aylarca tatil yapmalarına izin verilmeden çalıştırılan çocuklara emeklerinin karşılığında herhangi bir ücret ödenmediği iddia ediliyor.
Bazı uluslararası giyim firmalarıysa çocuk işçi çalıştırılmasını protesto için Özbekistan’dan pamuk alımına son verdi.
Kaynak: Kuzey Haber Ajansı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)