24 Ağustos 2013 Cumartesi
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL ( KIZILIRMAK )
silâh ve şarkı
ben bütün karanlıkları bunlarla yendim
doğacak çocuğumun kanında esen
emekçi karımın dimdik bakışlarında
ve çetelerin sipsivri uykusuzluğu
silâh ve şark
benim bütün şarkılarım iri kuşlardır al ve şafakleyin
ışıklı nehirler büyütür silâh seslerim tankaranlığında
yekinir yürür orman
yekinir yürür toprak
yekinir yürür kalabalıklar
ve der ki kitabın ortayerinde
bütün ırmakları dünyanın
kızılırmaktan geçer
vurun kanatlarınızı karanlığa kuşlarım
geçin sıcak ırmakları kuşlarım
kızılırmak kızılırmak akın kuşlarım
açtım kırkıncı kapıyı
gördüm ki atın önünde et
titrer biryerleri zamanın
kırdım kırkıncı kapıyı
gördüm ki itin önünde ot
ürperip durur hiç olmalardan
şakıdı kuş
yarıldı nar
delirdi ateş
ve başladı uğul uğul uğuldamağa
bütün ırmakları dünyanın
kızılırmak
kızılırmak
güneşin ortasında insanlar kımıldaşır
ve der ki şakıyan kuş
yarılan nar
deliren ateş:
zaman akıyor
omuzlarında kalabalık nalkırıklarıyla
anasonlu duyarlığında general nargilelerin
bir damla kankurusu çok eski savaşlardan
belki silâhların çürümedik biryerlerinde
belki pişman bir ağzın acıyarak anlattıkları
aşka benzer bir karışık kıtlık direnci
boyunları kafataslı saray kahramanları
yığınlara vatan diye kalan yoksunluk
ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı!
yıkık bir ud tiryakiliği antika cumbalarda
kanaryalarında berberli bezginliği burjuvalığın
bir polis burnu belki — dağdaki çarıksızın çarıksızlığı
bir büyük vurgun düzeni — belki de bir lavrens
vurgunun soygunu nevyork'ta döllediği
bir kucak sakal sanmak belki de marks'ı
toprakları denizleri insanları ingilizlemek
silâhlarla beklemek sömürge sofralarını
vaşington ağalarının pilâtin dişlerine
taze bir kan gibisine gerinir güneşlerde
saklar genişliğini şarapçasına
altun tepsilerde çok büyük ölür yürek
çok büyük hıncı kalır mayonezli kirenaların
yanyana
birsofrada
sanfransisko ve c.i.a.
yâni çuval ve mızrak
notrdam'ın kargalarının güldüğü
sakalları incili hümanizma satıcıları
halep pazarlarından gecikmiş bir ikindi
kışlalar öğlesonları asurbanipal
bir böcek ölüsünün geceyi kemirdiği
tektanrılı çokyataklı ve çok çok acımaklı
ikindi parklarında köpek ve kıral
altun ve brovningin karanlık egemenliği
konuşun soytarılar
çalgılar susun
daha bitmedi açlar
salınır o eski sularda cüzzam yalnızlığı kirliliklerin
gözün gözü sömürdüğü topraklarda ayıp ve kara
şimdi çoktaaan terekesi o serüven kahramanlığın
o bezirgan mutluluk balık tutar şimdi mor kuytularda
ne de çok özlemişiz gökyüzünü kirşiz sevmeyi
kırdım kırkıncı kapıyı
kandım o pınarlardan
başladı ugul uğul uğuldamağa
bütün ırmakları dünyanın
kızılırmak
kızılırmak
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL / Kızılırmak Kitabından
«mayonezli kirena» : ikinci dünya savaşı günlerinde, bazı ülkelerde, emperyalist ordu komutanlarına
tepsi içinde sunulan çocuk ölüsü.
16 Ağustos 2013 Cuma
Çikolatanın Tadını Bilmeyen Kakao İşçileri
Kakao işçisi çocuklar
Afrika'da kakao tarlasında çalışıp çikolatanın tadını bilmeyen milyonlarca çocuk var...
Bugün tarihte herhangi bir zamanda olduğundan çok daha fazla köle var. Dünya genelinde tam 27 milyon kişi özgür değil. Başkaları için, onların istediği şekilde çalışmak zorunda.
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün rakamlarına göre bugün 21 milyon kişi zorla çalıştırılıyor. Yani çalışan her bin kişiden üçü bırakamayacağı işlerde çalışıyor. Modern köle olarak sayılabilecek insan sayısı ise 27 milyona ulaşıyor. Sivil toplum örgütleri 350 yıl öncesine göre bugün daha fazla köle olduğunu savunuyor.
Modern köleler şiddetle ya da borçlandırılarak köleleştirilmiş, yasal hakları olmayan ve destek alamayan insanlar. Bu insanlar kaçak olarak hayatta kalmaya çalışıyor. Modern köleler ne bulundukları ülkenin eğitim ve sağlık imkanlarından ne de çalışmalarının karşılığı olan emeklilik planlarından yararlanabiliyor. Bu kişiler sınır dışı edilme korkusuyla hiçbir hak arayışına da giremiyor. Bu durum onların hayat standartlarını düşürüyor. Bağımlı oldukları insan kaçakçıları tarafından seks endüstrisi, hizmet sektörü, inşaat ve özel ev işlerinde çalıştırılıyorlar. 27 milyonun çok azı içinde bulunduğu şartlardan memnun.
Modern çağın köleleri göçmen, kaçak işçi, kâğıtsız yabancı, sığınmacı şeklinde isim değişerek sistem içindeki varlığını sürdürüyor.
Çikolatanın tadını bilmeyen kakao işçisi çocuklar
Her gün dünyanın pek çok ülkesinden "modern köle" haberleri geliyor ancak Afrika, bu anlamda da en şanssız kıta... Batı Afrika'da tam 2 milyon çocuk haftanın 7 günü, günde 12 saat kakao toplamak için çalışıyor.
Dünyanın dört bir yanında her yıl üç milyon ton çikolata yeniyor. Bunun yarısı Avrupa'da tüketiliyor. Bayram gibi özel günlerde ilk akla gelen hediye çikolata oluyor. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. O çikolataları üretenlerin çoğu, çikolatanın tadını bile bilmeyen Afrikalı çocuk işçiler.
Kakao dört bin yıl önce Orta ve Güney Amerika'da bulunmuş olsa da çikolata yapımında kullanılan kakaonun yüzde 70'i bugün Afrika kıtasında üretiliyor. Bati Afrika'da iki milyon çocuk işçinin kakao üretiminde çalıştığı tahmin ediliyor. Çocukların tercih edilme sebepleri ise çok basit: aldıkları ücret çok daha düşük.
Daha iyi bir gelecek umuduyla evlerinden alınan çocuklar beklemedikleri bir hayatla karşılaşıyor. Güne sabahın erken saatlerinde başlıyorlar. Haftanın yedi günü, 12 saat boyunca ter çalışıyorlar. Çoğu zaman tek yedikleri mısır oluyor. Onlara verilen su miktarı da kısıtlı. Yeterince hızlı çalışmazlarsa ya da kaçmaya çalışırlarsa cezalar ağır.
Uluslararası Çalışma Örgütü İLO'nun verilerine göre, köle gibi çalıştırılan çocuklar dayak ve başta cinsel istismar olmak üzere çeşitli kötü muamelelerle karşı karşıya kalıyor. Araştırmalar çocukların yüzde 94'ünün tehlikeli aletlerle çalışmak zorunda bırakıldığını söylüyor. Çalışanların yüzde 80'i bir çocuğun taşıyabileceğinden çok daha ağır yükler taşımaya zorlanıyor. Yarısı iş kazası geçirerek yaralanıyor.
Sivil toplum örgütleri yaşananların önüne geçmek için ardı ardına kampanyalar düzenliyor. 2001 yılında bu gidişe dur demek için kakao protokolü imzalandı. Protokolle çocuk işçilerle bağlantısı olmayan firmaların ambalajlarına "bu ürünün üretilmesinde çocuk işçi çalıştırılmamıştır" logosu konmasına karar verildi. Ancak şirketlerden gelen yoğun baskılar üzerine bu uygulamanın başlangıç tarihi önce 2005 yılına, daha sonra 2008'e, ardından da 2010'a ertelendi.
Son belirlenen tarihin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen yapılan tüm girişimler sonuçsuz kaldı. Afrikalı 2 milyon çocuk zor şartlarda kakao tarlalarında çalışmaya devam ediyor.
Malavi’de tütün, Özbekistan’da pamuk tarlasında çalışıyorlar
Afrika kıtasında tarım alanında toplam 72 milyon çocuğun çalıştığı tahmin ediliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün tahminlerine göre, dünyada 215 milyon çocuk okula gitmek yerine çalışmak zorunda bırakılıyor. Bunların 6 milyona yakını kendi rızaları olmadan zorla çalıştırılan ve emeklerinin karşılığını alamayan çocuklar. İki milyon çocuk ise madenlerde çalışıyor.
Güney Afrika ülkesi Malavi'de yaşananlar Afrika kıtasının en büyük trajedilerinden biri. Kuzey Amerika'nın sigara ihtiyacını karşılamak için binlerce çocuk Malavi'deki tütün tarlalarında çalışıyor. Çalıştıkları her 12 saat için sadece 17 cent ücret alıyorlar. yaptıkları işin bedeli ise çok ağır. Çocuklar günde 54 miligram nikotin soluyor. Bu da 50 sigaraya denk geliyor.
Özbekistan'da yaşayan çocuklar da pamuk tarlalarında zor şartlar altında çalışıyor. Ekonomisinin büyük bir kısmı pamuk üretimine dayanan Özbekistan'da iki milyonu aşkın çocuğun tarlalarda zorla çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Üstelik bu çocukların en küçükleri henüz dokuz yaşında. Aylarca tatil yapmalarına izin verilmeden çalıştırılan çocuklara emeklerinin karşılığında herhangi bir ücret ödenmediği iddia ediliyor.
Bazı uluslararası giyim firmalarıysa çocuk işçi çalıştırılmasını protesto için Özbekistan'dan pamuk alımına son verdi.
Vatandaşlarını başka ülkelere kiralayan devlet: Kuzey Kore
Kuzey Kore'nin 'köle' işçileri, devlet tarafından başka ülkelere kiralanıyor. Bu işçiler, ağır ve sağlıksız şartlarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Pek çok ülke, bu sömürü düzeninin bir parçası olmaktan şikâyetçi değil. İtaatkar oldukları düşüncesiyle, Kuzey Koreli işçileri çalıştırmaya devam ediyorlar. Üstelik ülkede kalanların maruz kaldıkları muamele de endişe verici.
100 binin üzerindeki Kuzey Korelinin dünyanın çeşitli ülkelerinde kiralık olarak çalıştığı biliniyor. Rusya, Çin, Moğolistan, Libya, Suudi Arabistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti ve diğer eski Sovyet Birliği ülkeleri kiralık iş gücünü kullananların başında geliyor.
İşçilerin Kuzey Kore yönetimine yılda yüz milyonlarca dolar kazandırdığı biliniyor. Ancak işçilerin eline neredeyse hiç para geçmiyor. Çünkü maaşları çalıştıkları ülke tarafından, doğrudan Kuzey Kore hükümetine ödeniyor. Örneğin Çek Cumhuriyeti'nde çalışan bir Kuzey Koreli işçinin maaşı ülkedeki asgari ücret olan 250 dolar. İşçinin eline geçen para ise 30 dolarla sınırlı. Geriye kalan para sözde işçinin rızasıyla, sosyalist devrime aktarılıyor. İşçiler kendileri için yapılmış kamplarda barınıyor. Kapısında Kuzey Koreli askerlerin nöbet tuttuğu bu kampları terk etmeleri yasak.
Durum Kuzey Kore'de kalanlar için de parlak değil. Çoğu Kuzey Koreli yeni bir umut için ülkeden kaçmak isterken insan tacirlerinin eline düşüyor. Çin'de yaklaşık 30 bin Kuzey Koreli kadının seks kölesi olarak çalıştırıldığı tahmin ediliyor. Üstelik ülkede son dönemde özellikle hapishanelerdeki mahkumların köle gibi zorla çalıştırılması gündemde. Çekilen son uydu görüntüleri ülkedeki hapishanelerin giderek genişlediğini gösteriyor. Hapishanelerdeki bu kamplarda yaşayanların sayısının 200 bini bulduğu tahmin ediliyor.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ise hapishanelerde kurulan çalışma kamplarını ve uygulanan işkence ve yemek vermeme gibi cezaları araştırmak için kurduğu komisyonla incelemelerde bulunuyor.
Çin, mahkumları köle olarak kullanıyor
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumunda bulunan ve hızlı bir büyüme içinde olan Çin'in ekonomik başarı hikayesinin ardında karanlık hikayelerin olduğu bir sır değil. Çinli işçiler çok çalışıp az kazanıyorlar. Üstelik modern kölelik öyle bir hal almış ki ülkede, hapishanedeki tutuklular da bu sistemin bir parçası haline getirilmiş.
Çinli işçilerin çok çalışıp az kazanmaya mecbur bırakılmış olmaları, onları bugünün modern köleleri haline getiriyor. Akla gelen ilk meslek grubu ise sayıları on milyonu bulan maden işçileri. Hemen hemen her hafta bir madende göçüğün meydana geldiği ülkede, maden işçileri çalışma saatlerine göre az kazanıyorlar ve çalışma şartları da sağlıksız. Üstelik ölüm riski de yüksek.
Sadece maden işçileri değil, çok uluslu büyük teknoloji şirketlerinin çalışanları da benzer sorunlardan muzdarip. Amerika'da bağımsız araştırmalarda bulunan Adil Emek Derneği'nin son raporunda konuyla ilgili önemli tespitler bulunuyor. Rapora göre, ülkede son teknoloji telefonlar ve bilgisayarların üretildiği fabrikalarda işçiler haftada 60 saatten fazla çalışıyor.
Oysa Uluslararası Çalışma Örgütü İLO'ya göre haftalık çalışma saati tüm mesailer dahil en fazla 48 saat olabilir. İşçilerin haftada 60 saatten fazla çalışmaları ise haftanın yedi günü hiç ara vermeden çalıştıkları anlamına geliyor. Üstelik fazla mesai ücreti de verilmeyen işçilerin aylık ortalama geliri 360 dolar.
Maden ya da fabrika işçilerinden daha kötü durumda olanlar da var. Bunlar, hapishanede kalıyor, üretim yapmaya mecbur bırakılıyorlar. Aksi halde hapishanedeki en temel haklarından mahrum kalıyorlar. Hapishane köleleri olarak anılan bu grup, Çin'in özellikle son 20 yılda tüketim mallarının en büyük ihracatçısı haline gelmesinde önemli bir paya sahip.
Yunanistan’daki köleler: Göçmenler
Antik yunanda, medeniyetin yükselmesindeki en önemli etkenlerden biri kölelerin iş gücüydü. Öyle ki milattan önce beşinci yüzyılda köleler nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Modern Yunanistan ise ekonomisini canlandırmak için onlarca yıl göçmenlerin ucuz iş gücünü kullandı. Doksanlı yıllarda eski Sovyet Bloğu ülkeleri ve Balkanlar'dan gelen göçmenler az para getiren ağır işlerde çalıştı. 2000'li yıllara gelindiğinde ise Yunanistan Asya, Afrika ve Ortadoğu'dan gelen göçmenlerle tanıştı.
Yunanistan'da bugün her 10 kişiden biri göçmen kökenli. Çoğu ülkeye kaçak yollardan giren bu göçmenler, genelde Yunanistan'ı bir geçiş yolu olarak kullanıp Avrupa'ya gitmek istiyorlardı. Sığınma hakkı alıp Avrupa'ya geçmeyi başarabilenler kendilerini şanslı hissediyorlardı. Sığınma hakkını alamayanlar için ise Yunanistan yaşanması zor bir ülke oldu.
Kaçak göçmenlerin ilk karşılaştıkları sorun işsizlikti. Ekonomik krizle birlikte işsizliğin gitgide arttığı ülkede ekmek artık aslanın ağzındaydı. İş bulabilenlerin çoğu ise sosyal haklardan yoksun, ucuz ve sigortasız çalıştırılıyordu. kayıt dışı ekonomi ile mücadele eden kurumların araştırmalarına göre, bugün ülkedeki çalışanların yüzde 33'ü sigortasız, sigortasızların yarısı ise göçmen... Çoğunlukla sokaklarda ve tarlalarda çalıştıkları göz önünde bulundurulduğunda, göçmenlerin yüzde 80'inden fazlasının sigortasız olduğunu söylemek mümkün.
Sigortasız da olsa bir iş bulabilenler ise ya emeklerinin sömürülmesinden ya da hak ettikleri parayı alamamaktan şikayetçi.
Göçmenlerin şimdiki en büyük sıkıntılarından biri de artan ırkçı saldırılar. Özellikle Neonazist ırkçı parti Altın Şafak üyelerinin sokaklarda göçmenleri darp edip yaralaması, göçmenler için hayatı daha da zor bir hala getiriyor.
Kaynak: Kuzey Haber Ajansı
15 Ağustos 2013 Perşembe
Paylaşım ve Ütopya
Döğüştü, yaralandı, esir düştü.
Bir askeri mahkeme onu her şey yüzünden dolayı ölüme mahkum ettiğinde, işkence odalarında onu epey bir ölü bırakmışlardı zaten.
Yalnız olduğunu anladı. Ondan geriye kalan bu beden yoldaşları tarafından unutulmuştu.
Herkes tarafından terk edilmiş, ölümün işini bitirmesini bekliyordu.
Zindan yalnızlığında duvarlarla konuşuyordu.
Ama savaşın sonu ölümden önce geldi ve serbest bırakıldı.
San Salvador şehrinin sokaklarında duvarlarla konuşmaya devam etti, cevap vermedikleri için onlara yumruklar savuruyor, kafalar atıyordu.
Akıl hastanesine gönderildi. Orada onu yatağa bağlı tutuyorlardı. Artık duvarlarla bile konuşamıyordu.
Yıllar öncesinden dostu olan Norma onu ziyarete gitti. Ellerini çözdüler. Norma ona bir elma verdi. Tek kelime söylemeden, ellerinin arasındaki elmaya bakakaldı, o ışıklı kızıl dünyaya; hemen ardından elmayı dişleriyle parçaladı, ayağa kalktı ve yatak yatak dolaşarak parçaları diğer hastalara pay etti.
Norma o zaman anladı:
-Luis delirdi, ama o hala bizim Luis.E. Galeano
/ Zamanın Ağızları / s.317
/ Çitlembik Yay
12 Ağustos 2013 Pazartesi
Sen Ki Anlarsın
Kendini bir suyun akışında
Ve suları kendi bakışlarında
Bulabilenler bilir bu türküyü.
Sen ki anlarsın
Bir türkü uğruna
Çileler çektin yıllar boyu.
Soluğunda
Yaban menekşelerinin kokusu.
Gözlerinde
Serin pınarların uğultusu.
Dağlar seni yaşardı her gün
Ormanlar sıcak dostluğunu.
Ne zaman çatlasa bir kaya
Bir çığlık düşse sulara
Irmaklar
Adını çizer toprağa.
değil mi ki
Hep o yangınların adına
Adına belasına
Özlemi duyulunca özgürlüğün
Öfkesini göklere çalan
Bir şimşek gibi dalardın yaşama.
Sen ki anlarsın bu yaşamı
Aşklar şimdi hücrelerde tutsak
Düğünler kelepçeli
Doğumlar
Ve çocuklar zindanlarda.
Bunları nasıl anlatayım sana
Bu türküleri nasıl çağırayım
Bu ninnileri nasıl.
Ölüme
Kapkara bir kaygu değil artık
Bembeyaz
Bir kitap diyoruz koltuğumuzda.
Kitapların göğüslerinde kan
Bu kanı nasıl okuyayım sana.
Şimdi devleşen bir öfkenin
Ve sınırlar ötesi bir özlemin
Bildirisi okunurken her gün
Her saat, her dakika,
Can çekişen
Bir çağı yaşıyoruz dünyada.
Sen ki anlarsın bu yaşamı
Okul yolunda telaşlı bir öğrenci
Bir grev sözcüsü işyerinde
Okunan kitap
Yazılan defter
Yükselen bilinç
Ve eriyen cevher
Şimdi sabahın ala şafağında
Doludizgin
Bir at gibi giriyor sulara.
Adnan Yücel
11 Ağustos 2013 Pazar
Yeni bir ahlak anlayışı ve yeni amaçları olan insanların
büyük umutsuzluklarını düşündüm. Hayatın yollarından yalnız geçerler.
Karşılaştıkları yol arkadaşları onlara katılır ,
fakat onları asla anlayamazlar.
Hayat, bu yalnız ruhlar için büyük bir işkencedir. Oradan oraya mutsuzca
sürüklenirler. Havada uçuşan pek ender olarak verimli bir toprağın
üstüne düşen iyi tohumlar gibidirler.
-Maksim Gorki / Arkadaş
10 Ağustos 2013 Cumartesi
Biz Başka Dünya İsteriz
Birkaç gündür Onat Kutlar’ın dizeleri geçiyor aklımdan. Dizelerinde anlattıkları sonra,“Düşünüyorum nasıl budandık bahara ulaşmak için / Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin / unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz / … / Durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük, yaşamak için”deki gizli özne, biz... İnsan evlâdı olduğunu bir an olsun aklından çıkarmamış, insana yaraşır bir yaşam düşlerken, düşlemekle de kalmazken, hayvanlaşamamış (köpekleşememiş, koyunlaşamamış, kurtlaşamamış, pençelerini çıkaramamış, kükrememiş ama sesini gürleştirmesini de bilmiş) biz, sen, ben…
Dönüp de bize ‘eşref-i mahlûkat’ hani şu, ‘yaratılmışların en şereflisi’ diyenlerin layık gördükleri yaşamı düşünüyorum. Okul mudur eğitimi veren aile mi, çok gezen mi çok bilir çok okuyan mı, sanat sanat için midir, toplum için mi’ye-ki cevabı belli de olsa bu nispeten iyi bir konudur-, ve daha nicesine kafa yormaya son verebildiğimiz yerde ‘İnsan mı devlet içindir, devlet mi insan için?’i düşünmeden göçüp gitmemeliydik, gitmiyorum hiçbir yere...
Eşref-i mahlûkatsan hadi ikna et beni insanın devlet için olduğuna, insanlığıma el sürmeden, toprağının çamurunu üzerime bulaştırmadan. Neye itaat etmem gerektiğini seçme hakkım olmadığına ikna et beni. Beş yılda bir sandığa gidip gerisine karışmamayı, ‘n’eylerse güzel eyler’ demeyi öğret bana. Mendil satan mahsun çocuklardan mendil alırsam onları nasıl sen ben gibi tahsilli iş güç sahibi yapabileceğimi, ya da herkesin okumak zorunda mı olduğunu canım... Bilmem kaç kaça kısa mesaj atınca yolladığım 5 tl’nin nasıl olup da eğitim ve sağlık hizmetinden yararlanamamış binlerce kardeşimizi hayata döndürebileceğini anlat bana. 'Baba beni okula gönder' diyen kızlarımızın babaları onları okula göndermekle de kalmayıp, ne zorlukla karşılaşırsa karşılaşsın arkasında duracak mı, yoksa kendisine dayatılan ahlak 'elçiliğini'(zeval olmaz ya hani...) sürdürmeye devam mı edecek, göster bana. Yurdumun en nadide yerlerine barajlar termik santraller yapılır, ona buna yaptırılırken, her sene ciddi oranda artan faturalarımın sebebini kavrat bana. Senelerce atama bekleyen binlerce eğitim fakültesi mezunumuzdan onlarcasının -daha senin benim yaşımızdaki gençlerin- intiharlarını unuttur bana. Evinin tepesine ayda binlerce Türk lirası karşılığı baz istasyonu diktiren teyzenin üç ay içinde kanser olan oğlunun ve altı ay içinde kansere yakalanan beş komşusunun kaderinin ‘takdir-î İlahi’ olduğuna inandır beni.
İnandır da, sen de kurtul, ben de kurtulayım...
Çünkü biliyorum, bu dünyada hesabı görülürse bunların, başka bir dünyaya ne senin, ne de benim ihtiyacımız kalacak…
Sevgiler, selamlar...
Ilgıt Teyhani
03.11.10
03.11.10
Sen kadını aşkla yarattın ama neden, neden yine aşkla yok ediyorsun? sağ elin onu kaldırırken, sol elinle uçurumun dibine çarpıyorsun, neden? ağzının içine hayatı üflüyor, kalbine de ölümün tohumlarını ekliyorsun. ona mutluluğun yolunu gösteriyorsun ama onu mutsuzluğun yollarına gönderiyorsun; ağzına mutluluğun şarkılarını veriyor ama sonra da dudaklarını hüzünle kapatıyor, dilini acılarla zincire vuruyorsun. o gizemli parmaklarınla onun yaralarını sarıyor ve kendi ellerinle onun hazlarının etrafına korkulu acılar çekiyorsun. onun yatağında hazları ve sükuneti saklıyor ama kenarına maniler ve korkular koyuyorsun. ONUN SEVGİSİNİ HAREKETE GEÇİRİYORSUN AMA SONRA DA SEVGİSİNDEN AYIPLAR YÜKSELİYOR.... onu gözyaşlarıyla en saf hale getiriyorsun ama gözyaşları içinde akıp gidiyor... halil cibran
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)